Kategori arşivi: KONUŞMALAR

DAHA NE KADAR SUSMALIYDIM BİLEMEDİM

Değerli Kolejliler,
Sizlerden isteğim bu yazımı sonuna kadar okumanızdır, çünkü bugüne kadar hakkımda yazılan, konuşulan hiç bir şeye cevap vermedim. Başkanlığını yürüttüğüm süre zarfında TED’in başarıları ve nereden nereye geldiği en güzel cevap niteliğindedir.
Ancak, bu sürede gösterdiğimiz gayretin karşılığında nelere maruz kaldığımızı, ben ve arkadaşlarımın tüm güçlerimizi seferber ederek kat ettiğimiz yolun bir özetini ve yılmadan yolumuza devam etme kararlılığımızı paylaşmak istedim.

1981 TED Ankara Koleji mezunuyum. Ben ve arkadaşlarım, 85 yıl önce Cumhuriyetimizin kurucu kadrolarının bir gelecek projesi olarak kurduğu derneğimizin o gün yazılmış amaçlarını yerine getirmek için yola çıktık. Tavizsiz bir azimle gerçek kıldığımız ve kılmaya devam edeceğimiz amaçlarımız:
Tüzüğümüzün 5 a, f ve g maddeleri uyarınca,
a) Kimsesizliği ve parasızlığı dolayısıyla okuma imkanı bulamayan ahlaklı, anlayışlı ve çalışkan Türk çocuklarına eğitim olanağı sağlamak,
b) Eğitime katkıda bulunmak amacı ile yurtiçinde ve yabancı ülkelerde üniversite ve her türlü öğrenim kurumları açmak,
c) Türk eğitim hayatına ve faaliyetlerine maddi ve bilimsel katkılarda bulunup destek sağlamaktır.

Bir tek hayalimiz vardı. Büyük Önder Atatürk’ün emanet ettiği kurumun sorumluluklarını en iyi şekilde yerine getirmesini başarmak.
Bu hayal doğrultusunda çalışmalarımızı yürütürken nelere maruz kaldığımızı üzülerek paylaşıyor ve sizin değerlendirmelerinize bırakıyorum.

Benim için cemaat üyesi dediler. Hiçbir cemaatin üyesi değilim. Herhangi bir cemaatle ilgim olsa dershanelerin Türkiye’de en sevmediği kişi olmam mümkün değildir.
Bir derneği veya vakfı bir siyasi görüşe veya guruba teslim ederseniz onların Yönetim Kurullarının en az yarısından bir fazlasını o görüşten insanlar oluşturur. Kurumlar sadece bir kişi ile değil kurumsal yapılarla yönetilirler, Türk Eğitim Derneği ve TED Ankara Koleji’nin yönetim listesine baktığınızda böyle kişiler var mıdır? Hayır, kesinlikle bir kişi bile yoktur.
Bu yetmedi…
– Kolejli İşadamları Derneği’nin Kurucu Başkanlığını üstlendiği sırada dernek kuruluşu için kendisine emanet edilen parayı kendi özel işinde kullandığı (bu belgeleri ile ortaya çıkınca iade ettiği) için yollarımızı ayırdığımız Mehmet Konyalı’nın başkanlığında değişim hareketini kurup iftiralar atmaya devam ettiler.
Bu yetmedi…
– Aydın okulumuzda öğretmenlerimize zulüm yaptığı ve çocuklarımızın zehirlenmesine kadar hizmet kalitesini düşürdüğü için sözleşmesini feshettiğimiz eşimin kuzeni (bugün babası AKP belediye başkan aday adayı olan) Devrim Aksu’yu değişim hareketinin en önemli adaylarından yapıp kapı kapı dolaştırarak “Benim eniştem cemaat üyesidir.” dedirttiler.
Bu da yetmedi…
– Sosyal medyada (Facebook) yazılan yazılarda iftiraları o kadar ileri götürdüler ki, vefat etmiş rahmetli anneme bile hakaret boyutunda dil uzatacak kadar seviyesizleştiler.
– İnternette hakaret eden ve savcılığa verdiğim kişiler pişmanlıklarını belirterek “Ben kendisini (beni kastederek) hiç tanımam, çok içmiştim, ne yazdığımı hatırlamıyorum” dediler. Kolejlilerle davalık olmayı hoş görmeyerek şikayetimi geri aldım.
– Sizce insanların kendilerini kontrol edemeyecek kadar içip rahmetli anneme dil uzatması doğal mıdır?

Bu da yetmedi…
– Haldun Savcı, Türk Eğitim Derneği ve TED Ankara Koleji’ne ait olan Macunköy’deki eğitim parseli olan arsamızın bilirkişi değeri 320 milyon TL iken 280 milyona pazarladığımızı yazarak iftiralara bir yenisini ekledi. Teminat karşılığı imar değişikliği şartına bağlı satışta, kurumlarımıza herhangi bir para ödenmeden, arsanın mahkeme kararlı bilirkişi raporu 65.659.000 TL olarak açıklanmasına rağmen şu ana kadar özür dileyecek nezaketi gösteremedi.
Bu da yetmedi…
En son iftiraları ile TED’i kurum olarak yıpratacak kadar gözlerini karartıp belge üzerinde tahrifat yaparak, Türk Eğitim Derneği’nin Tam Eğitim Bursu öğrencilerinin listesine Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı’nın çocuğunun adını ekleyip gazetelere servis ettiler. Ve bizi gazeteyi mahkemeye verememekle suçladılar.

Değerli Kolejliler,

Her gazete haber değeri gördüğü bilgiyi basar. Burada gazeteyi suçlayamazsınız. Burada asıl suçlu bu belgeyi tahrif eden (Haldun Savcı’nın kendi deyimiyle Ankara Koleji’ndeki tek helal süt emmiş) kişi ve bunu gazeteye servis eden Haldun Savcı’dır.
Bir kurum, yapmadığı bir şeyi belgelerini ortaya koymak dışında ispat etmek zorunda değildir. Eğer iftira atmıyorsa ve gerçekten Kolejliyse Haldun Savcı yönetimleri dava edip, onları istifaya mecbur bırakmak zorundaydı. Oysa, böyle bir belge olmadığı ve yazdıklarının hepsi iftira olduğu için bunu yapamadı. Kaldı ki, bakanın açmış olduğu davalarla bu belgenin sahte olduğu hukuki olarak ortaya yakında çıkacaktır. Mahkeme kararıyla iki gazete de tekzip yayınlamak mecburiyetinde kalmıştır.

Bu da yetmedi…
– Bugünün koşullarında Kurucu İrademize bağlılığımızı göstermek ve o günkü ruhu aynen koruduğumuzun tekrar altını çizmek için binlerce kişiyle Anıtkabir’e gittik. Bunu gölgelemek için çocukların bir kısmının mozoleye yürümediğini sosyal medyada yazarak bu girişimi gölgelemeye çalıştılar.
Halen bu asılsız iftiraları yapanlar farklı bir gurubun altına girerek telefon aracılığıyla seviyesiz iftiralarını Kolejlilere aktarmaktadırlar. Elbette, her Kolejli her makama aday olabilir. Türk Eğitim Derneği’nin görevi (yöneticilerinin görev bilinci ile şimdiye kadar da yaptığı gibi) hiçbir fark gözetmeden o makama oturanlara destek olmaktır.

Bizler bu bilinçle yılmadan onurlu çizgimizde yolumuza devam edeceğiz ve aşağıda özetlediğim başarılarımıza yenilerini ekleyeceğiz.

Başkaları ülkenin fakir çocuklarına burs verip onları kendi ideolojilerine göre yetiştiriyorlar diye hayıflanmak yerine, o çocuklara sahip çıkmaya başladık. Tam Eğitim Bursu ile 869 öğrenciyi öncü çocuklar olarak yetiştiriyoruz. Başarılı ama maddi imkanı olmayan çocuklarımıza sahip çıkarak 10.000 genç meşaleye ulaşmayı hedefledik.
Üniversite sınavında Türkiye birincisi, ikincisi, sporda balkan şampiyonları çıkardık. Bugün öğrencilerimizin %35 Mühendislik – Mimarlık, % 32’si Tıp – Sağlık Bilimleri, % 16’sı İİBF ve Hukuk, % 17’si ise diğer fakültelerde okumaktalar.
2000 yılında derneğimiz burslara 179.060 TL ayırabilirken, 2013 yılında 2.577.052 TL ayıracak noktaya getirdik. Son on yılda burs için öz kaynaklarımızın dışında 16.179.929 TL kaynak yarattık.
Okul sayımızı 13’ten 31’e, öğrenci sayımızı 11.152’den 20.079’a çıkardık.
Tüm okullarımızı bölgenin lider okulları haline getirdik.
Bulunduğumuz illerde devlet okulu öğretmenlerini eğiterek, o ilin eğitim seviyesinin yükselmesine katkıda bulunduk.
Hayalimiz olan TED Üniversitesi’ni tarihimizin barındığı Kolej semtindeki eski binalarımızı yenileyerek açtık.
Ülkemizin eğitim alanındaki en önemli sivil toplum örgütü haline gelip, sınavlar, dershane sistemi, 4+4+4 gibi eğitimdeki birçok yanlış yapılanmaya karşı mücadele ettik, gündemi belirledik.
Derneğin yaptığı çalışmaların medya reklam eşdeğer karşılığını 2012 yılında bir kuruş harcamadan 26.941.362 dolara çıkardık.
2005 – 2012 yılları arasında ise toplam 116.966.665 dolarlık karşılık oluşturarak derneğimizin ülkemizin eğitim alanında en etkin ve aranan sivil toplum örgütü olduğunu kanıtladık.
Türk Eğitim Derneği adı taşıyan kuruluşlara 2003 – 2012 arasında 14.902.285 TL yardım yaptık.
2000 yılı sonunda kasada 2.154.418 TL varken 2012 yılında, yapılan çok ciddi yatırımların yanında bunun 17.919.362 TL’ye çıkarılmasını sağlayarak ülkenin iktisadi olarak da güçlü yapılarından birini oluşturduk.

Unutulmamalıdır ki, ihtirasları uğruna karşılarındaki insanların aileleri, arkadaşları ve onurlarını hiçe sayarak iftira atmayı meziyet sayan hiç kimse, bu Cumhuriyetin yarattığı ve sorumluluk yüklediği “TED Kolejli” sıfatına layık değildir.
Onur, haysiyet ve ilkelere bağlılık en önemli meziyetimizdir ve öyle de olmalıdır.
Ta ki kötüleri yıldırana kadar…
Bulunduğum konumun sorumluluğu ve kurum olmanın gereği doğrultusunda ve yukarıda yazdıklarımın yeterince aydınlatıcı olduğu inancıyla, daha önce de hep söylediğim gibi dostlarımdan polemiğe girmemelerini rica ediyorum.

Takdir tüm TED Kolejlilerindir.
Saygılarımla.
Selçuk Pehlivanoğlu ‘81

3. Eğitim Forum konuşması

85. kuruluş yıldönümünü kutladığımız Türk Eğitim Derneği,  Eğitim Forumlarını geleneksel hale getirerek üçüncüsünü düzenliyor. Bu yılki başlığımız hepinizin bildiği gibi, “Eğitim Siyaseti Nedir?” Bu başlığı seçmemizin aslında birkaç nedeni var. Ancak bunların ilki ve en önemlisi, eğitimin ve siyasetin özgürleşmesi için bir alan açma çabasıdır. Siyasetin özgürleşmesi vicdanın özgürleşmesidir, düşüncenin özgürleşmesidir. Eğitimin özgürleşmesi ise, aklın özgürleşmesidir, hukukun özgürleşmesidir. Demokrasi eğitim ve siyaset ilişkisi sağlam ve özgür bir zemine oturduğunda yeşermektedir.  Platon’un deyişiyle, ”Demokrasinin esas prensibi, halkın egemenliğidir. Ama milletin kendini yönetecekleri iyi seçebilmesi için, iyi eğitim görmüş olması şarttır. Eğer bu sağlanamazsa demokrasi, otokrasiye dönüşebilir”. İşte bu nedenle vicdanların özgürleşmesi, insanlık onurunun yüceltilmesi ve nesillerin sağlığı açısından son derece mühimdir. Zira, etik değerlerden beslenen özgür vicdanlar olmadan, düşünce özgürlüğü olmaz. Ancak ve ancak, düşünce ve vicdan özgürlüğü bir araya geldiğinde gerçek bir demokrasi yolculuğu başlamış demektir. Bu yolculukta kendi düşüncelerimiz ve vicdani kanaatlerimiz kadar başkalarının düşünce ve kanaatlerine saygı duyduğumuz ölçüde sahici olabiliriz.

Okumaya devam et

Türk Eğitim Derneği, III. Uluslararası Eğitim Forumu’nda ‘Eğitim Siyaseti’ni masaya yatırdı!

Farklı ülkelerden farklı bireylerin bakış açılarıyla, yerel ve küresel anlamda eğitim siyasetine eleştirel bir yaklaşım getirmek üzere 27–28 Nisan 2013 tarihlerinde düzenlenen “Eğitim Siyaseti Nedir?” konulu III. Uluslararası Eğitim Forumu çok sayıda ülkeden temsilcilerin katılımıyla ilgi çekici tartışmalara sahne oldu.
Okumaya devam et

29 Mart: 85 Dakikada 85 Yıl Gecesi

85 yıl. Dile kolay. İnsan için bir ömür, Derneğimiz için koskoca bir adım. Bazen düşünüyorum. Arkadaşlarım ve ben ne kadar şanslıyız diye. 85 yıllık bir çınarın hizmetçisiyiz diye. Eğitim gibi varoluşu anlamlı kılan bir işle meşgulüz diye. Sizler de burada bulunarak aynı şansa eşlik ediyorsunuz. Eğitim dostları biziz, çocukların elinden tutanlar biziz diyorsunuz. Burada olmakla Cumhuriyetimizin tapusunu sağlamlaştırıyorsunuz. Umutlu ol ülkem, bizler oldukça hep aydınlık olacaksın diyorsunuz. Umutlu olmak için çok nedenimiz var. Yüzbinlerce çocuğumuza doğrudan veya dolaylı destek olduk. Işık olduk, ümit olduk. Ancak bütün bunlara rağmen çok zorlu mücadeleler bekliyor bizi. Gün geçtikçe hem ülkemizde hem de dünyada dikenli yollar artıyor.

Okumaya devam et

31 Ocak: 85. Kuruluş Yıl Dönümü Gecesi

Mitoloji de Prometheus; ateşi aydınlansınlar diye armağan etmiş insanlara, aydınlansınlar ki bir daha karanlıkta yaşamasınlar, insanı köle konumuna düşüren bağlardan kurtulsunlar, aklın ışığıyla yeniyi, güzeli armada kullansınlar diye…
Her yaratıcı insan bir ateş yakıcıdır. Uygarlık dediğimiz tüm insanları kucaklayan yeni yaşam biçimini, ateş yakıcılar öğretmişlerdir insanlara.
1921 yılında ulusal kurtuluş savaşımızın en yoğun yaşandığı günlerde ulusumuzun büyük ateş yakıcısı Gazi Mustafa Kemal, Ankara’da yapılan ilk milli eğitim kurultayın da “şimdiye kadar takip edilen öğretim yöntemlerinin, milletimizin gerileme tarihinde etken olduğunu” söylemiştir.
Cumhuriyetin en genç kurumlarından olan Türk maarif cemiyeti de 1928’de Anadolu bozkurunda uygarlık ateşini simgeleyen bir meşale olarak yakılmıştır.

Okumaya devam et

tedmem açılış konuşmam

Değerli Konuklar,

Türk Eğitim Derneği, 1928 yılında Büyük Önder Atatürk’ün talimatıyla, dönemin Başbakanı, 202 Milletvekili, Üniversite Rektörü, Genel Kurmay Başkanı gibi önde gelen kişiler tarafından, aynı Kızılay, Türk Hava Kurumu, Çocuk Esirgeme Kurumu, Yardım Sevenler Derneği gibi Cumhuriyet’in yön belirleyici kuruluşlarından biri olarak kurulmuştur. Dünya tarihinin en büyük toplumsal dönüşüm projelerinden olan Türkiye Cumhuriyeti, ‘gelecek tasarımı’nı Cumhuriyet’in bu yön belirleyici kuruluşlarına dayandırmaktadır. Türk Eğitim Derneği ülkemizin eğitim alanında milli olan en köklü kurumlarından birisidir. Derneğimiz; TED Üniversitesi, 25 okulu, 1 öğrenci yurdu, 2 temsilciliği, Mezun ve Spor Dernekleri ile çalışmalarını yürütmektedir ve bugüne kadar 47.000’den fazla öğrenciye burs vermenin gururunu yaşamaktadır. Okumaya devam et

19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı Mesajı

Gözün arkada kalmasın ATAM…
Bizlere emanet ettiğin meşalemizin ışığı ile kaygı, endişe ve gelecek korkusu ile yaşayan gençlerimizin geleceğini aydınlatmak için çalışıyoruz…

SBS, OKS, ÖSS….SS…sınav baskısından uzak, dünyayla rekabet eden sosyal ve akademik başarıya sahip gençler yetiştirmek için çalışıyoruz…

Meşalemizin ışığıyla aydınlanan gençlerimizin sayısını her sene daha da artırabilmek umuduyla, tüm gençlerimizin 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı
kutlu olsun…

Saygılarımla,

Selçuk Pehlivanoğlu
Türk Eğitim Derneği Genel Başkanı

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Mesajı

Değerli Eğitim Dostumuz,

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda onlar için kurduğumuz düşlerden söz ediyor, geleceğimizin onlara emanet olduğunu anlatıyoruz. Unutmamalıyız ki yetişkinler düşlerken, çocuklar her şeyi yapabileceklerine gerçekten inanıyor. Çocuklarımızın küçücük omuzlarına büyük sorumluluklar yüklerken bu emaneti başarıyla taşımalarını sağlayacak her türlü eğitim desteğini bugünden vermeliyiz!

81 yıldır çağdaş değerlere dayalı, eşitlikçi, adil, kaliteli bir eğitim hedefiyle ülke çapında kapsamlı programlar ve ciddi yatırımlar yapan Türk Eğitim Derneği olarak, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda çocuklarımızın ve dolayısıyla toplumumuzun geleceğini şimdiki zamandan ayrı düşünemeyeceğimizi hatırlamalıyız.

Elbette birey olarak da toplum olarak da baktığımızda, çocuklarımız her şeyin önüne koyduğumuz, en değerli varlıklarımız. Yine de ne kadar uğraşırsak uğraşalım, çocuklarımızın düş kırıklıkları yaşamalarını engelleyemiyoruz. Çocuklarımız için parlak bir gelecek düşlerken temellerini bugün, hem de şimdi atmış olmamız gerekiyor. Çocuklar, pırıl pırıl beyinlerindeki ve yüreklerindeki masumiyetle pembe bir dünyada yaşadıklarına inanıyor; kendilerini diğer çocuklarla özdeşleştiriyor, yetişkinlerin sınıflandırmalarından bağımsız ve gerçekten eşitlikçi bir dünyada yaşadıklarına inanıyorlar. Ne var ki, çevrelerini gözlemlemeye başladıklarında kendilerine verilen olumlu mesajlarla gerçeklerin çeliştiğini görüyorlar. Yetişkinlerin bazen olgunlaşma olarak adlandırıp yumuşattığı bu süreç pek çok düş kırıklığı ve yıkılmış inançla dolu geçebiliyor.

Bu durum ne yazık ki özellikle de yetenekli ve başarılı ancak maddi olanakları yetersiz çocuklarımızın yaşadığı bir deneyim olarak karşımıza çıkıyor. Eşitsizliğin önüne geçilmediği bir dünyada, saf bir yürekle inandığı değerlerin yıkıldığını gören çocuklar dünyaya karşı güvensizleşerek, bugünün kuşkulu, yarının umutsuz bireyleri olma yolunda ilerlemeye başlıyorlar. Bu yüzden sorgulayan, araştıran ve yaratıcı bireylerin yetişeceği koşullar oluşmuyor. Kendine yeterince güvenmeyen ama kendilerinden çok şey beklenen çocukların pembe dünyalarının rengi gitgide daha kasvetli renklere bürünebiliyor. Hiçbirimiz gözlerindeki umutların yittiği çocuklar görmek istemiyoruz ama geleceği kendilerinden çalınan çocukların gözlerindeki o parlaklığın kaybolduğuna da tanık olabiliyoruz.

Geleceği onlardan çalmamanın, inandıkları dünyayı yıkmamanın önemini bilen ve ülkeyi onlara emanet eden Büyük Önder Atatürk, kuruluşuna öncülük ettiği Türk Eğitim Derneği’nin temeline, ihtiyacımız olan eğitimin tanımını ve ilkelerini de koymuştu. O, çocuklarımızı bilgili, yaratıcı, üretken, ahlaklı ve demokratik bireyler olarak yetiştirmeye yönelik çağdaş bir milli eğitim sistemi öngörüyordu. O aynı zamanda, yetenekli ve başarılı ancak maddi olanakları yetersiz çocuklarımızın desteklenmesini de istiyordu.

Bugünün küçüklerinin yarının büyükleri olduğunu dile getirerek “Çocuk” ve “Gelecek” kavramlarını özdeşleştiren ve bunu her fırsatta dile getiren Atamızın önünde, bu 23 Nisan gününde de sonsuz sevgi ve saygıyla eğiliyor ve ona verdiğimiz sözü yerine getirme çabalarımıza her gün bir yenisini ekliyoruz.

Tüm kamu ve özel kurumlar ile sivil toplum örgütlerinin işbirliği içine girerek ulusal eğitim programımızı oluşturmanın ve hayata geçirmenin öneminin altını çiziyoruz.

Çocuklarımızı, ilköğretime kadar inen dershane ve özel ders uygulamalarından, sınava odaklı eğitim, test sistemi gibi cenderelerden kurtarmaya çalışıyor; sosyal zeka ve sosyal becerilerini artıran anlamlı bir eğitim sistemi kurma yolunda ilerleyerek, ruhen ve fikren sağlıklı nesiller yetiştirme hedefimizden vazgeçmiyoruz.

Çocuklarımızın eğitimine maddi ve manevi yardımlarımızı sürdürerek ülkemizin aydınlık geleceğine katkıda bulunuyoruz.

Başarılı fakat maddi olanakları yetersiz çocuklarımızı Tam Eğitim Bursları (TEB) ile desteklemeye devam ediyoruz.

Diğer burslardan farklı olarak bu karşılıksız burslarla, çocuklarımızı TED okullarında okutmaya, eğitimsel ve psikolojik anlamda tüm gereksinim ve gelişimlerini izlemeye devam ediyoruz ve desteğimizi üniversite eğitimlerinin sonuna kadar sürdürüyoruz

Eğitim seferberliği faaliyetlerimize son olarak ‘10.000 Genç Meşale Daha Aydınlık Türkiye’ projesi kapsamında yurt genelinde devam ediyoruz.

Eğitimin amacının yalnızca derslerde başarı anlamına gelmediğine, uluslararası alanda rekabet edebilme yeteneğini geliştirerek hayatta başarılı olmaya, farklılık ve farkındalık yaratmaya hazırlamak olduğuna inanıyoruz.

Nitelikli eğitime yön veren çabalarımızı tam 81 yıldır sürdürüyoruz.

Ve her yıl 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı, Atamıza verdiğimiz sözleri yerine getirebildiğimiz ölçüde huzur ve gururla kutluyoruz.

Türk Eğitim Derneği Bilim Kurulu “Eğitim Hizmet Ödülleri” Törenindeki Konuşması

Değerli konuklar,

Büyük Önderimiz Atatürk tarafından 81 yıl önce kurulan Türk Eğitim Derneği Ailesi adına ödül törenimize teşrif ederek bizi onurlandırdığınız, bizi şereflendirdiğiniz, bize güç verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

Hepimiz güzel bir ülkede yaşamak istiyoruz. Hepimiz evlatlarımızın güçlü bir ülkede yaşamasını arzu ediyoruz. Hepimiz 21. yüzyılda değişmiş olan dünya düzeninde ayakta duracak bir ülkede yaşamak istiyoruz. Hepimiz Büyük Önder Atatürk ve silah arkadaşlarının yaptığı mücadelelerin laikiyle iyi noktaya taşındığı, bayrağımızın güçle dalgalandığı, çocuklarımızın çağdaş, dünya ile rekabet edebilecek bir noktaya geldiği bir Türkiye’de yaşamak istiyoruz.

Çağdaş, demokratik, sivil toplumun etkin olduğu, karşıt görüşlerin bir tehlike ve risk olarak değil, karşıt görüşlerin bir çeşitlilik olduğunun anlaşıldığı, kökenlerimiz ne olursa olsun, aynı bayrak altında yaşamaktan gurur duyan insanların olduğu bir ülkede yaşama istiyoruz. Fikir ayrılıklarının bir çeşitlilik olduğu, fikir ayrılıklarının çağdaşlıkla birleştirildiği zaman güçlü bir ülke yaratacağını ve atalarına layık bir ülke yaratacağının anlaşılmasını istiyoruz. Eğitimin değerini anlayıp ona gücü nispetinde destek verenlerin cezalandırıldığı değil, onların el üstünde tutulduğu bir ülkede yaşamak istiyoruz ve Türk Eğitim Derneği olarak, başta Türkan Saylan Hanımefendi olmak üzere bu ülkede ülkemizin geleceği için evlatlarımıza katkı vermiş herkese, Büyük Önder Atatürk’ün bize emanet ettiği güzel meşalemizin aydınlığını ve gücünü hediye ediyoruz.

21. yüzyıl artık savaşların silahlarla değil, beyinlerle yapıldığı bir dünya. 21. yüzyılda Türkiye’nin en büyük riski eğitmeyi unuttuğu genç nüfusudur. Birilerine göre dünya piyasasına bir pazar olarak gösterilen bu genç nüfus bir fırsat değil, maalesef bir risktir. Çünkü Türkiye’de eğitim, pansuman tedavisiyle yönetilmeye çalışılan bir sistem olarak devam etmektedir. Türkiye’de hala milyonlarca gencimiz ilkokuldaki imkanlardan yoksundur. Türkiye’de hala milyonların üzerinde insanımız okuma yazma bilmemektedir. Bilmeliyiz ki eğittiğimiz, dünya ile rekabet edebilecek kişiler olarak yetiştirdiğimiz bir nesille bu ülke daha güçlü, daha önder bir ülke olabilir. Neslimizi eğitmekle çözüm bulmak mecburiyetindeyiz. Biz Türk Eğitim Derneği olarak, bu ailenin fertleri olarak şunu çok iyi biliyoruz: Ancak köleler kendilerini başkalarının kurtarmalarını beklerler. Biz Türk Eğitim Derneği olarak bu ülkenin çağdaşlaşması, bu ülkenin ileriye gitmesi için, bu ülkenin kuvvetler kavgası sırasında heba olmaması için elimizden geleni sonuna kadar yapacağız. Çünkü Türk Eğitim Derneği olarak biz, bu ülke için geçmişten aldığımız mesuliyeti ileriye taşımak istiyoruz. Katılımınızdan dolayı teşekkür ediyor ve saygılar sunuyoruz.

Türk Eğitim Derneği Bilim Kurulu “Eğitim Hizmet Ödülleri”

Değerli Eğitim Dostumuz,

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda onlar için kurduğumuz düşlerden söz ediyor, geleceğimizin onlara emanet olduğunu anlatıyoruz. Unutmamalıyız ki yetişkinler düşlerken, çocuklar her şeyi yapabileceklerine gerçekten inanıyor. Çocuklarımızın küçücük omuzlarına büyük sorumluluklar yüklerken bu emaneti başarıyla taşımalarını sağlayacak her türlü eğitim desteğini bugünden vermeliyiz!

81 yıldır çağdaş değerlere dayalı, eşitlikçi, adil, kaliteli bir eğitim hedefiyle ülke çapında kapsamlı programlar ve ciddi yatırımlar yapan Türk Eğitim Derneği olarak, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda çocuklarımızın ve dolayısıyla toplumumuzun geleceğini şimdiki zamandan ayrı düşünemeyeceğimizi hatırlamalıyız.

Elbette birey olarak da toplum olarak da baktığımızda, çocuklarımız her şeyin önüne koyduğumuz, en değerli varlıklarımız. Yine de ne kadar uğraşırsak uğraşalım, çocuklarımızın düş kırıklıkları yaşamalarını engelleyemiyoruz. Çocuklarımız için parlak bir gelecek düşlerken temellerini bugün, hem de şimdi atmış olmamız gerekiyor. Çocuklar, pırıl pırıl beyinlerindeki ve yüreklerindeki masumiyetle pembe bir dünyada yaşadıklarına inanıyor; kendilerini diğer çocuklarla özdeşleştiriyor, yetişkinlerin sınıflandırmalarından bağımsız ve gerçekten eşitlikçi bir dünyada yaşadıklarına inanıyorlar. Ne var ki, çevrelerini gözlemlemeye başladıklarında kendilerine verilen olumlu mesajlarla gerçeklerin çeliştiğini görüyorlar. Yetişkinlerin bazen olgunlaşma olarak adlandırıp yumuşattığı bu süreç pek çok düş kırıklığı ve yıkılmış inançla dolu geçebiliyor.

Bu durum ne yazık ki özellikle de yetenekli ve başarılı ancak maddi olanakları yetersiz çocuklarımızın yaşadığı bir deneyim olarak karşımıza çıkıyor. Eşitsizliğin önüne geçilmediği bir dünyada, saf bir yürekle inandığı değerlerin yıkıldığını gören çocuklar dünyaya karşı güvensizleşerek, bugünün kuşkulu, yarının umutsuz bireyleri olma yolunda ilerlemeye başlıyorlar. Bu yüzden sorgulayan, araştıran ve yaratıcı bireylerin yetişeceği koşullar oluşmuyor. Kendine yeterince güvenmeyen ama kendilerinden çok şey beklenen çocukların pembe dünyalarının rengi gitgide daha kasvetli renklere bürünebiliyor. Hiçbirimiz gözlerindeki umutların yittiği çocuklar görmek istemiyoruz ama geleceği kendilerinden çalınan çocukların gözlerindeki o parlaklığın kaybolduğuna da tanık olabiliyoruz.

Geleceği onlardan çalmamanın, inandıkları dünyayı yıkmamanın önemini bilen ve ülkeyi onlara emanet eden Büyük Önder Atatürk, kuruluşuna öncülük ettiği Türk Eğitim Derneği’nin temeline, ihtiyacımız olan eğitimin tanımını ve ilkelerini de koymuştu. O, çocuklarımızı bilgili, yaratıcı, üretken, ahlaklı ve demokratik bireyler olarak yetiştirmeye yönelik çağdaş bir milli eğitim sistemi öngörüyordu. O aynı zamanda, yetenekli ve başarılı ancak maddi olanakları yetersiz çocuklarımızın desteklenmesini de istiyordu.

Bugünün küçüklerinin yarının büyükleri olduğunu dile getirerek “Çocuk” ve “Gelecek” kavramlarını özdeşleştiren ve bunu her fırsatta dile getiren Atamızın önünde, bu 23 Nisan gününde de sonsuz sevgi ve saygıyla eğiliyor ve ona verdiğimiz sözü yerine getirme çabalarımıza her gün bir yenisini ekliyoruz.

Tüm kamu ve özel kurumlar ile sivil toplum örgütlerinin işbirliği içine girerek ulusal eğitim programımızı oluşturmanın ve hayata geçirmenin öneminin altını çiziyoruz.

Çocuklarımızı, ilköğretime kadar inen dershane ve özel ders uygulamalarından, sınava odaklı eğitim, test sistemi gibi cenderelerden kurtarmaya çalışıyor; sosyal zeka ve sosyal becerilerini artıran anlamlı bir eğitim sistemi kurma yolunda ilerleyerek, ruhen ve fikren sağlıklı nesiller yetiştirme hedefimizden vazgeçmiyoruz.

Çocuklarımızın eğitimine maddi ve manevi yardımlarımızı sürdürerek ülkemizin aydınlık geleceğine katkıda bulunuyoruz.

Başarılı fakat maddi olanakları yetersiz çocuklarımızı Tam Eğitim Bursları (TEB) ile desteklemeye devam ediyoruz.

Diğer burslardan farklı olarak bu karşılıksız burslarla, çocuklarımızı TED okullarında okutmaya, eğitimsel ve psikolojik anlamda tüm gereksinim ve gelişimlerini izlemeye devam ediyoruz ve desteğimizi üniversite eğitimlerinin sonuna kadar sürdürüyoruz

Eğitim seferberliği faaliyetlerimize son olarak ‘10.000 Genç Meşale Daha Aydınlık Türkiye’ projesi kapsamında yurt genelinde devam ediyoruz.

Eğitimin amacının yalnızca derslerde başarı anlamına gelmediğine, uluslararası alanda rekabet edebilme yeteneğini geliştirerek hayatta başarılı olmaya, farklılık ve farkındalık yaratmaya hazırlamak olduğuna inanıyoruz.

Nitelikli eğitime yön veren çabalarımızı tam 81 yıldır sürdürüyoruz.

Ve her yıl 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı, Atamıza verdiğimiz sözleri yerine getirebildiğimiz ölçüde huzur ve gururla kutluyoruz.

Türk Eğitim Derneği Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu’nun 80. Yıl Uluslararası Eğitim Forumu Kapanış Konuşması Özeti

80. yılımızda çok onurlu ve gururluyuz. Sizlerin katılımıyla gerçekleştirdiğimiz bu güzel tabloyu, Türk Eğitim Derneği Ankara Koleji’nde çalışan arkadaşlarımız, öğretmenlerimiz ve öğrencilerimiz, A dan Z’ye her şeyle ilgilenerek hazırladılar. Aylar önceden başlayan çalışmaları sorunsuz bir biçimde sonuçlandırdılar. Ben de, Büyük Önder Atatürk’ün kurduğu bir kurumun yöneticisi ve onların genel başkanı olmaktan gurur duyuyorum.

Dünya çok hızlı dönüyor, biz hâlâ şapkamızı önümüze koyup düşünmekten korkuyoruz. Biz hâlâ, o ya da bu taraftan olmamız, illa siyah beyaz diye ayrıştırılmamız gerektiğini düşünüyoruz. Biz hâlâ, aldığımız oyların Türkiye’yi yönetmek için bizi tek irade haline getirdiğini düşünüyoruz. Biz hâlâ, genç bir nüfusun eğitilmediği takdirde ciddi bir tehdit oluşturacağını göremiyoruz.

Elbette haksızlık etmememiz gerekir. Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana çok önemli işler yapıldı ve yapılmaya da devam ediyor. Ama maalesef yapılanlar ve yapılmaya çalışılanlar, hızla değişen dünyanın çok gerisinde kalıyor. Çünkü bugünün doğru bilgisi, yarın için doğru bilgi olmaktan çıkabiliyor.

Biz eğitim gönüllüleri olarak çalışanların büyük sıkıntıları var. 10-20 yıl sonrasında nasıl bir dünyada olacağımızı, nasıl bir nesil yetiştirmemiz gerektiğini, küreselleşen dünyada nasıl ayakta kalacağımızı, özdeğerlerimizi ve aile yapımızı nasıl koruyacağımızı bilemiyoruz. Bakın bu ülkede hâlâ ilköğretim çağındaki 1 milyon 142 bin çocuk okula gidemiyor. Bu ülkenin hâlâ %12,6’sı okuma yazma bilmiyor.

Şunu iyi bilmek zorundayız. Eğer bu ülkeyi kalkındıracaksak, eğitimi ekonomi ve terörün gölgesinden çıkartmak zorundayız. Artık genç nesilleri yetiştirme bilincinin, seçim kazanma hırsından daha önemli olduğunu anlamak zorundayız. Artık birer birey olarak bu ülke karşısında sorumluluklarımız olduğunu anlamak zorundayız.

Eğer Türkiye’yi hem değerlerini koruyan, hem de çağdaş dünyaya uygun bir yere, dünya medeniyetleri arasında önemli bir noktaya götüreceksek, gençleri bu bilgi birikimiyle donatmamız gerekir. Eğitim sisteminin hem yaşam boyu gereken temel becerileri kazandırması, hem de bireyin değişen gereksinimlerini dikkate alması, aynı zamanda da ekonomi ve demokrasiyle güçlendirilmiş olması gerekir.

Artık çocuklarımızın kaç yıllık okula gittiğini tartışmayı bırakıp, onların hangi nitelikte eğitim aldığını düşünmeliyiz. Eğitimi siyasal ya da ideolojik bir araç olarak görmemeliyiz. Eğitimin, modern ve katılımcı demokrasiye ait değerleri kazandırdığını ve bu değerler çerçevesinde, bir yurttaşlık bilincinin oluşturulduğunu anlamalıyız.

Kısacası, eğer bir ülke milli bütünlüğünü sağlayacaksa, ülkesinin geleceğini dünyanın önder ülkelerinden biri olma hedefi üzerine kuracaksa, küreselleşmenin getirdiği nimetlerden faydalanırken zararlarından uzak duracaksa, yapması gereken tek şey, çocuklarını nitelikli bir eğitimle yetiştirmektir.

Bizim ülkemizdeki problem hiçbir zaman kaynak yetersizliği olmamıştır. Maalesef problem, ben dahil, yönetmeye çalışanların beceriksizliğidir. Bir ülkede eğitim sisteminin okullar aracılığıyla işlediğinden bahsederken, her yıl okul dışı dershane sektörü yüzde 30 arttırılıyorsa bir çelişki var demektir.

Biz çocuklarımıza nitelikli eğitim vermezsek bu ülkenin hangi noktaya geleceğini görmek yerine, “ne yapalım okullar yeterli değil o yüzden dershaneler var” diyeceksek, bu güzel ülkede evlatlarımızın geleceğini daha sağlam bir nokta üzerine oturtmak yerine, sorumluluk almayıp böyle bir menfaat zinciri kuracaksak ve buna da yılda 9 milyar dolar para harcayacaksak, eğitimi nasıl daha iyi bir hale getireceğiz?

Bu ülkede artık çocuklarımızın kaç okulu bitirdiğini değil, yaşamlarında başarılı olmaları için gerekli niteliklerin nasıl kazandırılabileceğini konuşmamız gerekiyor.

Artık sadece bireysel görüşlerimizi ve ideolojik yaklaşımlarımızı değil ülkemizin geleceğini düşünmek ve aynı noktada buluşmak zorundayız.

Ben Türkiye’de Türk Eğitim Derneği de dahil gerçek anlamda bir sivil toplum örgütü olduğuna inanmıyorum. STK’ların sorumluluğu, ideolojik olarak herşeye karşı durmak ya da siyasal iktidarın yaptığı her işi desteklemek değildir. Sivil toplumun görevi, eğer iş adamlarından oluşuyorsa, “aman kavga etmeyelim” demek de değildir.

Türk Eğitim Derneği olarak, bizi kırmayıp buraya kadar gelen Güney Kore Başbakanı’nı davet etmemizin bir gerekçesi var. Güney Kore, Türkiye’nin üçte biri yüzölçümüne sahip olmasına rağmen nüfus olarak eşdeğer büyüklükte. Bundan 50–60 yıl önce dünyanın en yoksul ülkelerinden biriydi. Buna rağmen bir ulusal eğitim programını yürürlüğe koydu. Bu program bizdeki gibi hükümetlerden hükümetlere, YÖK başkanından YÖK başkanına değişmedi. Çünkü onlar bu hızla ilerleyen ve değişen dünyadaki tek gücün silah değil beyin olduğuna inandılar. Hâlâ da buna göre çalışmaktalar. Onun için de bir dönüşüm programını gerçekleştirmeyi başardılar.

Unutmamak gerekir ki eğitim evrenseldir ve ona ulusal değerlerle yön verilir. Bu nedenle çok değerli uluslararası katılımcılarımız, bize destek verdiler. Kendi niteliklerimizi koruyarak evrensel değerlerle donanmak, bizim irademizdedir. Bu ülkenin geleceği, başkalarının elinde değildir. Bu mesleği seversek, bu mesleği yaparken alacağımız maaşı değil, ülkemizin geleceğini düşünürsek ve bu ülkede ulusal bir programın yürürlüğe konması için elimizdeki imkanları zorlarsak başarılı olacağız. O zaman, Büyük Önder Atatürk’ün ve atalarımızın bize emanet ettiği ükeye layık olacağız.