Türk Eğitim Derneği Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu’nun 80. Yıl Uluslararası Eğitim Forumu Kapanış Konuşması Özeti

80. yılımızda çok onurlu ve gururluyuz. Sizlerin katılımıyla gerçekleştirdiğimiz bu güzel tabloyu, Türk Eğitim Derneği Ankara Koleji’nde çalışan arkadaşlarımız, öğretmenlerimiz ve öğrencilerimiz, A dan Z’ye her şeyle ilgilenerek hazırladılar. Aylar önceden başlayan çalışmaları sorunsuz bir biçimde sonuçlandırdılar. Ben de, Büyük Önder Atatürk’ün kurduğu bir kurumun yöneticisi ve onların genel başkanı olmaktan gurur duyuyorum.

Dünya çok hızlı dönüyor, biz hâlâ şapkamızı önümüze koyup düşünmekten korkuyoruz. Biz hâlâ, o ya da bu taraftan olmamız, illa siyah beyaz diye ayrıştırılmamız gerektiğini düşünüyoruz. Biz hâlâ, aldığımız oyların Türkiye’yi yönetmek için bizi tek irade haline getirdiğini düşünüyoruz. Biz hâlâ, genç bir nüfusun eğitilmediği takdirde ciddi bir tehdit oluşturacağını göremiyoruz.

Elbette haksızlık etmememiz gerekir. Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana çok önemli işler yapıldı ve yapılmaya da devam ediyor. Ama maalesef yapılanlar ve yapılmaya çalışılanlar, hızla değişen dünyanın çok gerisinde kalıyor. Çünkü bugünün doğru bilgisi, yarın için doğru bilgi olmaktan çıkabiliyor.

Biz eğitim gönüllüleri olarak çalışanların büyük sıkıntıları var. 10-20 yıl sonrasında nasıl bir dünyada olacağımızı, nasıl bir nesil yetiştirmemiz gerektiğini, küreselleşen dünyada nasıl ayakta kalacağımızı, özdeğerlerimizi ve aile yapımızı nasıl koruyacağımızı bilemiyoruz. Bakın bu ülkede hâlâ ilköğretim çağındaki 1 milyon 142 bin çocuk okula gidemiyor. Bu ülkenin hâlâ %12,6’sı okuma yazma bilmiyor.

Şunu iyi bilmek zorundayız. Eğer bu ülkeyi kalkındıracaksak, eğitimi ekonomi ve terörün gölgesinden çıkartmak zorundayız. Artık genç nesilleri yetiştirme bilincinin, seçim kazanma hırsından daha önemli olduğunu anlamak zorundayız. Artık birer birey olarak bu ülke karşısında sorumluluklarımız olduğunu anlamak zorundayız.

Eğer Türkiye’yi hem değerlerini koruyan, hem de çağdaş dünyaya uygun bir yere, dünya medeniyetleri arasında önemli bir noktaya götüreceksek, gençleri bu bilgi birikimiyle donatmamız gerekir. Eğitim sisteminin hem yaşam boyu gereken temel becerileri kazandırması, hem de bireyin değişen gereksinimlerini dikkate alması, aynı zamanda da ekonomi ve demokrasiyle güçlendirilmiş olması gerekir.

Artık çocuklarımızın kaç yıllık okula gittiğini tartışmayı bırakıp, onların hangi nitelikte eğitim aldığını düşünmeliyiz. Eğitimi siyasal ya da ideolojik bir araç olarak görmemeliyiz. Eğitimin, modern ve katılımcı demokrasiye ait değerleri kazandırdığını ve bu değerler çerçevesinde, bir yurttaşlık bilincinin oluşturulduğunu anlamalıyız.

Kısacası, eğer bir ülke milli bütünlüğünü sağlayacaksa, ülkesinin geleceğini dünyanın önder ülkelerinden biri olma hedefi üzerine kuracaksa, küreselleşmenin getirdiği nimetlerden faydalanırken zararlarından uzak duracaksa, yapması gereken tek şey, çocuklarını nitelikli bir eğitimle yetiştirmektir.

Bizim ülkemizdeki problem hiçbir zaman kaynak yetersizliği olmamıştır. Maalesef problem, ben dahil, yönetmeye çalışanların beceriksizliğidir. Bir ülkede eğitim sisteminin okullar aracılığıyla işlediğinden bahsederken, her yıl okul dışı dershane sektörü yüzde 30 arttırılıyorsa bir çelişki var demektir.

Biz çocuklarımıza nitelikli eğitim vermezsek bu ülkenin hangi noktaya geleceğini görmek yerine, “ne yapalım okullar yeterli değil o yüzden dershaneler var” diyeceksek, bu güzel ülkede evlatlarımızın geleceğini daha sağlam bir nokta üzerine oturtmak yerine, sorumluluk almayıp böyle bir menfaat zinciri kuracaksak ve buna da yılda 9 milyar dolar para harcayacaksak, eğitimi nasıl daha iyi bir hale getireceğiz?

Bu ülkede artık çocuklarımızın kaç okulu bitirdiğini değil, yaşamlarında başarılı olmaları için gerekli niteliklerin nasıl kazandırılabileceğini konuşmamız gerekiyor.

Artık sadece bireysel görüşlerimizi ve ideolojik yaklaşımlarımızı değil ülkemizin geleceğini düşünmek ve aynı noktada buluşmak zorundayız.

Ben Türkiye’de Türk Eğitim Derneği de dahil gerçek anlamda bir sivil toplum örgütü olduğuna inanmıyorum. STK’ların sorumluluğu, ideolojik olarak herşeye karşı durmak ya da siyasal iktidarın yaptığı her işi desteklemek değildir. Sivil toplumun görevi, eğer iş adamlarından oluşuyorsa, “aman kavga etmeyelim” demek de değildir.

Türk Eğitim Derneği olarak, bizi kırmayıp buraya kadar gelen Güney Kore Başbakanı’nı davet etmemizin bir gerekçesi var. Güney Kore, Türkiye’nin üçte biri yüzölçümüne sahip olmasına rağmen nüfus olarak eşdeğer büyüklükte. Bundan 50–60 yıl önce dünyanın en yoksul ülkelerinden biriydi. Buna rağmen bir ulusal eğitim programını yürürlüğe koydu. Bu program bizdeki gibi hükümetlerden hükümetlere, YÖK başkanından YÖK başkanına değişmedi. Çünkü onlar bu hızla ilerleyen ve değişen dünyadaki tek gücün silah değil beyin olduğuna inandılar. Hâlâ da buna göre çalışmaktalar. Onun için de bir dönüşüm programını gerçekleştirmeyi başardılar.

Unutmamak gerekir ki eğitim evrenseldir ve ona ulusal değerlerle yön verilir. Bu nedenle çok değerli uluslararası katılımcılarımız, bize destek verdiler. Kendi niteliklerimizi koruyarak evrensel değerlerle donanmak, bizim irademizdedir. Bu ülkenin geleceği, başkalarının elinde değildir. Bu mesleği seversek, bu mesleği yaparken alacağımız maaşı değil, ülkemizin geleceğini düşünürsek ve bu ülkede ulusal bir programın yürürlüğe konması için elimizdeki imkanları zorlarsak başarılı olacağız. O zaman, Büyük Önder Atatürk’ün ve atalarımızın bize emanet ettiği ükeye layık olacağız.