TED Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu’nun kapanış konuşması
Saygıdeğer Konuklar ve Değerli Basın Mensupları,
Bu sabah Forumun açılışında;
“Biz Türk Eğitim Derneği’yiz…
Türkiye’nin geleceğini yetiştiriyoruz.” Demiştim.
Gün boyunca konuşmacılar bu geleceğin nasıl şekilleneceğine dair çok değerli bilgiler içeren konuşmalar yaptılar, sunumlar yaptılar.
Yine bu gelecekte, hangi becerilerin öne çıkacağının, bu becerilerin geliştirilmesi için nasıl bir öğrenme ve öğretmeye doğru bir evrilmenin beklendiğinin ipuçlarını verdiler.
Türk Eğitim Derneği olarak bugün gelecek hakkında doğru sorular sorma ve bu sorulara cevap arama çabası içinde olduk.
Geleceği doğru okumak, geçmişi olduğu gibi kabul etmeyi ve bugünle yüzleşmeyi gerektirir.
2030 yılının ya da 2050 yılının dünyasının nasıl bir dünya olacağını anlamaya çalışıyoruz. Gelecek için bugün eğitim öğretimde ne yapmamız gerektiğini belirlemeye çalışıyoruz. Çünkü 20-30 yıl sonrasının dünyasındaki yerimiz bugünkü öngörülerimizin doğruluğuna bağlı olacaktır.
Daha 24 saat önce mobil iletişimin hızı 10 kat arttı. Mobil iletişimin hızının 10 kat artması hayatımızda başka neleri etkileyecek? Eğer etkilemeyeceğini düşünüyorsak, sadece birkaç ay içinde ne kadar yanıldığımızı da görmüş olacağız.
Hayatımızın her alanında olduğu gibi, eğitimi de değişime zorlayan eğilimleri daha dikkatle izlememiz gerekir. Daha da önemlisi bu eğilimlerin nasıl evrileceği hakkında öngörülerimizin olması gerekir.
İnsanın edindiği bilgi ve beceri, sahip olduğu araç gereçler, içinde bulunduğu ortam ve koşullar giderek artan bir hızla değişmektedir. Sahip olduğumuz yeni nesil teknolojilerin ve bu teknolojilerle birlikte bu teknolojilerle ilgili becerilerin ekonomik ömrü de giderek kısalmaktadır.
Diğer yandan ortalama insan ömrü uzamakta. 2030 yılında ömür beklentisinin 100 yılın üzerine çıkacağı tahmin edilmektedir. Bu, insan ömründe öğrenme ve iş hayatı açısından yeni bir paradoks ortaya çıkaracaktır.
Akıllı makinalar ve sistemler hayatımızı artan ölçüde etkileyecektir. Rutin olarak tekrarlanan işlemlerle yapılan işleri makinelerin yapması alıştığımız bir durum. Ama akıllı sistemler ve makineler daha şimdiden bunun ötesine geçmiş durumda. Bu sistemler insanın yapabileceklerini nereye kadar götürebilir?
Yaşadığımız dünyada her şey veriye dönüştürülebilir hale geliyor. Her şey programlanabilir ve yeniden tasarlanabilir. Bilişim teknolojilerindeki gelişme fiziksel dünya kadar sosyal sistemlerin de programlanabilmesi ve tasarlanabilmesi için yeni fırsatlar sunmaktadır.
Diğer yandan şunu da düşünmek zorundayız: Acaba sadece fırsatlar mı? Bireysel ve toplumsal olarak ne tür yeni riskler oluşturacak? İnsanlar bu risklere karşı nasıl bir koruma geliştirebilirler?
Yeni medyanın oluşturduğu yeni bir eko-sistem var. Bu eko-sistem içinde yeni bir dil ve yeni bir iletişim biçimi ortaya çıkmaktadır. Bu eko-sistem bildiklerimizi, algılarımızı, kişisel hayatımızı ve iş hayatımızı her gün derinden etkilemektedir.
Yeni medya eko-sistemi iletişimi kolaylaştırmakta. Ama aynı zamanda yeni beceriler gerektirmekte. Bu sanal dünyadaki her şeyi zekice sorgulamayı ve kuşkuyla karşılamayı da gerektirmektedir.
Yeni teknolojiler toplumsal, ekonomik ve politik alanlarda, coğrafi ve idari anlamda sınırları olmayan süper-yapılar ortaya çıkarmaktadır.
Yeni teknolojiler kolektif zekânın işe koşulmasını sağlamaktadır. Kolektif zekâ bu teknolojiler aracılığıyla katlanarak zenginleşmektedir.
Geleneksel öğrenme ortamları, araç gereçleri, öğrenme biçimleri giderek anlamını yitirmektedir. Öğrenme sürecinde ve iş hayatında pek çok yenilik geleneksel teorilerden değil, nöro-bilim ve oyun teorisi gibi alanlarda gerçekleşmektedir.
Bütün bu eğilimler küresel ölçekte bağlantıları ve karşılıklı bağımlılıkları yeni bir evreye taşımaktadır. Bilginin, sermayenin, mal ve hizmetlerin üretim ve dağıtımının coğrafi sınırlarla bağımlı olmadığı bir dünyada yaşıyoruz.
Öğrenme ve öğretme sürecinde de yeni eğilimler ortaya çıkmaktadır. Bilgi sınır tanımıyor, işgücü sınır tanımıyor, sermaye sınır tanımıyor. Eğitimi, öğrenmeyi, öğretmeyi okulun sınırları içine kapatabilir misiniz? Öğrencilere kazandırdığınız becerileri okulun içine ya da fizikî sınırlar içine kapatabilir misiniz? Kazandıracağımız beceriler dünyanın neresinde olursa olsun geçerli olan beceriler değilse, gelecekte hiçbir işe yaramayacaktır.
Öğrenme giderek okulun ya da öğretmenin empoze edeceği bir nitelikten meraka dayalı bir niteliğe dönüşmektedir. Hiper-bireyselleştirilmiş bir öğrenme, öğrenenin hızına, ihtiyacına ve bilişsel özeliklerine göre uyarlanabilecektir. Organik olarak oluşturulmuş öğrenme içeriklerinde çeşitlilik sağlamak mümkün olacaktır.
Öğrenme okulların, kütüphanelerin ve kitapların sınırlarının dışına çıkmış durumda. Hemen her türlü bilgiye her yerde ve her zaman erişmek mümkün.
Bütün bu eğilimler ve gelişmeler bizleri eğitim öğretimi yeniden düşünmeye zorlamaktadır. Yeni sorular sormak ve bu sorulara cevap aramak zorundayız? Bazı eski soruları da yeniden sormalıyız.
Yeni becerilerin kazandırılması geleneksel okul ve sınıf yapıları içinde gerçekleştirilebilir mi?
Neleri öğrenmek önemli?
Neleri öğreneceğimize kim karar vermeli?
Okullarda öğrendiğimiz temel bilgi ve becerilerin gereksiz olduğunu söyleyebilir miyiz?
Yoksa temel bilgi ve becerilere yeni bilgi ve beceriler mi eklendi?
Gelecekte sınıf diye bir kavram olacak mı?
Öğrenmenin ne kadarı okul ile ilgili ne kadarı sanal dünya ile ilgili olacak?
Temel bilgi ve beceriler geçerliliğini koruyor. Belki bir ölçüde niteliği değişiyor. Ama yeni bilgi ve beceriler ortaya çıkıyor. Beceriler değişiyor ve farklılaşıyor. 2030 yılının yetişkinleri için temel sözel ve sayısal okuryazarlık becerileri ve bilimsel süreç becerileri önemini hiç kaybetmeyecek. Ancak yukarıda ifade ettiğim eğilimlerin gereği olarak yeni beceriler de önem kazanacak. Örneğin;
Anlam çıkarabilmek; yaşadığımız ortamı, çevreyi, insanları doğru okuyabilmek ve anlayabilmek,
Alışılmış kalıpların ve kuralların dışında düşünebilmek,
Farklı kültürel ortamlarda iletişim kurabilmek ve ilişkiler geliştirebilmek,
Veriye dayalı akıl yürütmek ve verilerden soyut çıkarımlar yapabilmek,
İkna edici bir iletişim için medyadan yararlanabilmek ve medya içerikleri geliştirmek,
Disiplinler arası kavramları anlamak ve kullanabilmek,
İş süreçlerini veya görevleri rutinlerin dışında farklı şekillerde tasarlayabilmek,
Bilişsel kapasiteyi geliştirmek için bilgileri önem ve önceliğine göre ayrıştırabilmek ve değerlendirebilmek,
Sanal ortamlarda işbirliği yaparak çalışabilmek
gibi pek çok beceri geleceğin iş dünyasının ve toplumsal hayatın olmazsa olmazları arasında yer alacaktır.
Değerli konuklar,
Nasıl bir gelecek sorusunu cevaplamak ve doğru cevaba biraz daha yaklaşmak için çocukları ve gençleri anlamaya çalışmalıyız.
Onlar ne yapıyorlar?
Ne öğrenmek istiyorlar?
Nasıl öğreniyorlar?
Nasıl iletişim kuruyorlar?
Nasıl müzik dinliyorlar?
Onların hayalleri düşleri neler?
Bu soruların cevaplarını da aslında gençler vermeli. Yetişkinler kendi cevaplarından hareketle ürettikleri çözümleri gençlerin önüne koymaktan bir adım geri durmalı, sadece bir adım. Emin olunuz ki, yetişkinler sadece bir adım geri durup, gençlere bir fırsat verdiğinde onlar bugün yaptıklarından çok daha fazlasını yapacaklar.
Öğretmenler, anneler babalar, yöneticiler eğer geleceğin bugünden daha iyi olmasını istiyorsak, onların bizim geçmişimize benzemelerini istemekten vazgeçmeliyiz. Bizim geçmişte gerçekleştiremediğimiz demode olmuş arzularımızı ve hayallerimizi onlara empoze etmekten de vazgeçmeliyiz.
Evet, bugün geleceğimizi konuştuk. Daha iyi bir geleceğin eğitime bağlı olduğuna inanıyoruz.
Türkiye’nin geleceğinin; Her bir kız çocuğuna ve erkek çocuğuna ücretsiz, eşit ve kaliteli okulöncesi eğitim, ilköğretim ve ortaöğretim sağlamaktan,
Türkiye’nin geleceğinin; Her bir kız çocuğuna ve erkek çocuğuna sözel, sayısal ve bilimsel okuryazarlıkla birlikte 21. Yüzyıl becerilerini kazandırmaktan,
Türkiye’nin geleceğinin; Her bir bireyin öğrenme ihtiyaç, potansiyel ve beklentilerine uygun olarak, çeşitli yönleriyle engelli olanlar ile özel yetenekli öğrenenlerin ihtiyaçlarını da karşılayacak esneklikte eğitim öğretim uygulamalarının önünü açmaktan,
Türkiye’nin geleceğinin; Gençlerin ve yetişkinlerin hayat boyu istihdam edilebilirliğini temin etmek için becerilerini sürekli olarak güncelleyecek şekilde yaşam boyu eğitime erişimlerini sağlamaktan,
Türkiye’nin geleceğinin; Çocuklara, engellilere ve cinsiyete duyarlı, güvenli, kapsayıcı ve etkili bir öğrenme ortamı sağlayan eğitim tesis ve donanımlarını inşa etmek ve geliştirmekten,
Türkiye’nin geleceğinin; Öğretmenlerin niteliklerini geliştirmekten,
Ve nihayet Türkiye’nin geleceğinin bütün bunları yaparken;
Alışılmış kalıpların dışına çıkarak,
Eğitim uygulamalarında yenilikçi yaratıcı ve girişimci yapıların, içeriklerin, öğrenme ve öğretme uygulamalarının yolunu açmaktan,
Bunları teşvik etmekten, desteklemekten ve hayata geçirmekten geçtiğine inanıyoruz.Değerli konuklar,
Kaybedecek zamanımız yok. Eğitim öğretimi konuşurken sadece öğretim programları, fizikî alt yapı veya sadece öğretmenler üzerinden kestirme ve kolaycı çözümler sunmak geleceği ıskalamak demektir.
Geleceği yetiştirmeyi bir eko-sistem içinde ele almak zorundayız. Bu eko-sistemde;
Aileler,
Toplumsal kurumlar,
Medya,
Bilişim teknolojileri,
Kurumsal yapılar ve düzenlemeler,
Merkezi düzeyde ve okul düzeyinde yönetim yapıları ve anlayışları,
Küresel ölçekte değişime zorlayan eğilimler,
Öğretim programları ve öğrenme içerikleri,
Öğretmenler,
Öğrenciler,
Öğrenme ve öğretmeye ilişkin değerler,
Eğitimin finansmanı,
ve benzeri somut veya somut olmayan pek çok faktör var. Bu faktörler sürekli bir etkileşim içinde. Bütüncül bir yaklaşım, bu faktörlerin etkileşiminin eğitimin çıktılarını nasıl etkilediğini anlamayı gerektirir.
Yapılandırmacılık, çoklu zeka, öğrenme stilleri ve benzeri alanlardaki teorik gelişmelerin öğrenmeye etkilerini dikkatle izlemeliyiz. Ancak teorik gelişmelere ve eğitim retoriğine kendi sınırlarının ötesinde anlamlar yüklemek konusunda da ihtiyatlı olmalıyız. Kuşkusuz ki, nöro-bilim alanında öğrenmeyle ilgili yeni bilgiler eğitim öğretim uygulamalarımızı derinden etkileyecek nitelikte.
Geleceği yetiştirmek yeni yaklaşımları ve uygulamaları gerektiriyor. Bilginin ve teknolojinin ömrünün giderek kısaldığı bir dünyada, öğrenme ve öğretmede de yeni yaklaşımların ve uygulamaların ömrü de kısalmaktadır.
Çünkü gelecek füzyonu durmadan ilerleyen spiral döngüsel bir süreçtir. Ve her bir döngüde etkileşimin hızı ve şiddeti daha da artmaktadır. Füzyon sürecinin bu hızı ve şiddeti besleyecek enerjiye ihtiyacı var.
Bu enerji her düzeyde kararlılık, destek, değişim tasarımı ve kaynakların sağlanmasını gerektirir.
Bu nedenledir ki, geleceği yetiştirmeye yönelik çabalarımızın sürdürülebilirliğine dikkat etmek zorundayız. Bu çabaları bir eko-sistem içinde düşünmek ve sürekliliğini sağlamak durumundayız.
Değerli konuklar,
Türk Eğitim Derneği olarak “Türkiye’nin Geleceğine İnanıyoruz: Geleceği Okuyoruz” temasıyla düzenlediğimiz Dördüncü Uluslararası Eğitim Forumuna katılımınız için teşekkür ederim.
Çok değerli sunumları ile bugün “geleceğin gündemini” oluşturma çabamıza katkı sağlayan Sayın Bakanlara, Sayın Milletvekillerine, Bilim İnsanlarına ve İş Dünyasının Çok Değerli Temsilcilerine Türk Eğitim Derneği ve şahsım adına teşekkür eder, saygı ve sevgilerimi sunarım.