21. yüzyılda öne çıkan sektör ‘sivil toplum örgütleri’ ve eğitim bağlamında üstlendikleri rol

Sivil toplum örgütleri, kamu sektörü ve özel sektörden sonra üçüncü sırada yer almakta, dolayısıyla da ‘üçüncü sektör’ veya ‘bağımsız sektör’ olarak adlandırılmaktadır. Dünyada ‘sivil toplum’ kavramını ilk kez ortaya atan Aristoteles’tir. Filozofun ortaya attığı ‘politike koinonia’ kavramı Latince’ye ‘sociates civilis’ olarak aktarılmıştır. Artık gelişmiş dünyada, devletin önde olduğu bir anlayış yerini sivil inisiyatifin merkez olduğu yeni bir anlayışa bırakmaktadır. Son yirmi otuz yıldır ‘sivil inisiyatifin katılımı’ slogan olmanın ötesine geçmekte ve sivil inisiyatif her alanda yaşanan değişim sürecinin öncüsü olmaktadır.

Gerek bireylerin, gerekse toplumların potansiyellerinin ortaya çıkmasını ve doğru yönlendirilmesini sağlayan öncü güç sivil inisiyatiftir. Dolayısıyla ulusal düzeyde olduğu kadar uluslararası, milletler üstü ve küresel düzeyde de sivil toplum örgütleri daha çok önem kazanmaktadırlar.

Türkiye özelinde bakıldığında ise sivil toplum örgütlerinin sürece ancak zayıf bir katılımının olduğu gözlenmektedir. Ülkemizdeki hantal bürokratik yapılanma ve politika üretenlerin yönetişim yerine yönetim yönünde tercih kullanmaları, bu ‘zayıf’ katılımın, ‘güçlü’ katılıma dönüşmesindeki engellerin başında gelmiştir. Bunun doğal sonucu olarak, ülkemizde demokrasi kültürünün gelişimi yavaş seyretmiş ve sorunların çözümünde dinamik ve alternatif bir yaklaşım geliştirilememiştir. Bu durum beraberinde örgütlenme modeli olarak katı bir merkeziyetçiliği ve bürokratik işleyişi getirmiştir.

Türkiye’de aktif siyasette ve toplumsal alanda 1980‘li yıllardan itibaren giderek artan sıklıkta kullanılan ‘sivil toplum’ kavramı, eylem yahut söyleme dayalı olarak gerçekten var mıdır? Oryantalist gözü ile bakıldığında doğuda sivil toplum hiçbir zaman olmamıştır. Zira sivil toplum kavramı batıda, özgürlük, akılcılık, yurttaşlık gibi kavramlarla eş zamanlı gelişmiş, doğuda ise sivil toplum popüler hale geldikten sonra vakıf, dernek vb. kuruluşlar analoji yoluyla sivil toplumla ilişkilendirilmiştir. Gerçekten de sivil toplum kavramının Türk toplumunun zihninde işgal ettiği semantik yapı kavramsal bir çerçeveden ziyade olay temelli yorumlara dayanmaktadır. Örneğin, depremde sivil toplum kuruluşları önemli bir rol oynamaktadır.

Sorgulanması gereken bir diğer konu da, ülkemizdeki sivil toplum kuruluşlarının yeterince sivil olup olmadığıdır. Özellikle ülkemizin kritik dönemlerinde birçok sivil toplum örgütünün sergilediği duruşun, ülke ekonomisi ve siyaseti üzerinde nitel ve nicel açıdan etkili olması beklenirken, zaman zaman dış güçlere bağımlı olduğu ortaya çıkmıştır. Kamu sektörünün ve özel sektörün, sivil toplum örgütü kurdurarak üçüncü sektörün gücünden faydalanma girişimleri de oldukça yaygındır. İlk bakışta olağan görülebilecek bu davranışlar, uzun vadede demokrasi kültürünün oluşmasındaki engellerin en büyüğü haline gelmiştir.

Dünya nüfusu 2000 yılında 6,1 milyar kişiye ulaşmıştır. 2050 yılında ise bu rakamın 9 milyara ulaşacağı öngörülmektedir. (Population Reference Bureau, 2006). Yani, insanlar artık küresel bir köyde 9 milyar komşusuyla birlikte yaşamını sürdürmeyi başarmak zorunda kalacaktır. Böylesine bir dünyada güçlü devlet olabilmek, eğitimin kamuya mal olmuş bir sorun olmaktan çıkmasına ve sivil inisiyatifin öneminin artmasına bağlıdır. Çünkü çağımızda eğitim yalnızca politika üretenlerin inisiyatifine bırakılamayacak kadar önemli bir konudur. Aslında kamuya bırakıldığı seksen beş yıllık geçmişte nereye geldiğimiz de ortadadır.

Türkiye’de eğitim sorunlarının çözümünde üçüncü sektöre her zamankinden daha önemli bir rol düşmektedir. Politika yapıcılara ve hükümetlere uygulanabilir çözümler önerebilmek, yürüttükleri çalışmaların etkili bir şekilde izlenmesini sağlamak, kamuoyunu bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışmaları yapmak ve çok taraflı projeler üretmek üçüncü sektörün en önemli görevleridir. Üçüncü sektörün Türkiye’de eğitim politikalarının geliştirilebilmesi ve etki sahibi olması ve çözümün bir parçası haline gelebilmesi için birtakım özellikler olmazsa olmaz öneme sahiptir. İktidar odaklarına veya siyasi yapılara olan mesafe, ekonomik özerklik, şeffaflık, kamu yararı, gönüllülük, bilimselliğe dayalı olma ve çoğulculuk gibi özellikler ile bir sivil toplum kuruluşunun misyonu çerçevesinde ileri sürdüğü fikirlerin ve yürüttüğü çalışmaların güvenilir olması gibi özellikler, o sivil toplum örgütünün üstlendiği misyonu başarıyla yerine getirmesi açısından büyük öneme sahiptir. Bu başarı aynı zamanda toplumda var olan algıları da değiştirecek, sivil toplum örgütlerinin belli bir menfaat amacıyla çıkar ve baskı gurupları olmadıkları yönünde bir bakış açısı geliştirecektir. Aslında son yıllarda eğitim ile ilgili sorunların çözümünde üçüncü sektör ile devlet ve özel sektör işbirliğine dayalı projelerin sayısının arttığı, üçüncü sektörün sorunların çözümüne daha fazla katkıda bulunmak istemesi, yürütülen bağımsız projeler ve ayrılan fonlar ümit vadeden projeler olarak görülebilir. Ancak Türkiye, önünde bir kısmını tarihten getirdiği önemli sorunlar olan ve oldukça kalabalık genç bir nüfusu eğitme ve istihdam etme mecburiyetinde bir ülke olarak devasa sorunlarla boğuşmaktadır.

Ülkemizdeki sorunların çözümü, temsili demokrasiden katılımcı demokrasiye geçişi süratle sağlamamızla sonuca ulaşabilecektir. Yani, seçimden seçime aldığı yetkiyle kaldırılan parmaklarla yönetilen değil, tüm süreçte toplumun istek ve beklentilerini çözüm önerileriyle ve üçüncü sektör yoluyla yönetişime dönüştürebilmiş bir yapıyla gerçekleştirilebilecektir.

CEO’s – İçimizdeki Lider

1. Kısaca özgeçmişinizi ana noktalarıyla bize aktarabilir misiniz?
Liseyi Türk Eğitim Derneği Ankara Koleji’nde tamamladım. 1987 yılında Ortadoğu Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümünü bitirdim. Bir süre Almanya’da İnşaat Mühendisi olarak çalıştım. Daha sonra Sepe İnş. Tic. ve San. Ltd. Şirketi’nde Genel Müdürlük yaptım. 1993 yılında siyasete atıldım. 1999-2001 yılları arasında Anavatan Partisi Genel Başkan Yardımcılığı ve Yardımcı Kuruluşlar Başkanlığı’nı yürüttüm. 2003 yılından bu yana Türk Eğitim Derneği Genel Başkanlığı’nı yürütmekteyim.
2. Bize Türk Eğitim Derneği hakkında bilgi verir misiniz?
Türk Eğitim Derneği, Atatürk’ün ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadroların öncülüğünde 31 Ocak 1928 tarihinde kurulmuş eğitim alanında öncü ve köklü bir sivil toplum örgütüdür. Genel Merkezimiz Ankara’da. Türk Eğitim Derneği, Yönetim Kurulumuz ve Genel Başkana bağlı Genel Müdürlük altında pek çok birimimiz bulunmakta. Dernek olarak faaliyetlerimizi üç ana alanda yürütüyoruz. Öncelikle, temel işlevimiz olan eğitim ve öğretimi Türkiye’nin dört bir yanında bulunan 22 okulumuzda okuyan öğrencilerimize kaliteli bir eğitim vererek sürdürüyoruz. Önceliğimizi tüm TED okullarının eğitim kalitesini belli bir seviyenin üzerine taşımaya vermiş bulunuyoruz. Bu konuda çok başarılıyız çünkü okullarımız bölgelerinin en iyi okulları konumundalar. Türk Eğitim Derneği olarak farklı illerde okul açmamızın sebebi bulunduğumuz illerdeki eğitim kalitesini yükseltmektir
İkinci olarak, 80 yıl içinde 47 bin öğrenciye ulaştığımız çok iyi işleyen bir burs sistemimiz var ve bununla büyük gurur duyuyoruz. Burslarımız üç ayrı sistemle devam etmekte de ve sivil toplum kuruluşu kimliğiyle yürüttüğümüz özgün projeler var. Destekleme Burslarımız var. Bunlar devlet okulunda okuyan maddi imkanı yetersiz çocuklara verilen karşılıksız nakti aylık yardımlardır. Tam Destek Burslarımız var. Bunlar devlet okullarında okuyan maddi imkanı olmayan çocuklara uzmanlar gözetiminde verilen akademik ve nakti yardımlardır. Tam Eğitim Burslarımız ise her yıl yapılan sınav, PDR testleri ve uzmanların ev ziyaretleri ile seçilen başarılı maddi imkanı az çocuklarımızın, TED okullarında cep harçlığı dahil akademik hayatları sonuna kadar tüm giderlerinin karşılandığı Türk Eğitim Derneği misyonu ile yetiştirildikleri burslardır. Burs sistemimize yılda yaklaşık üç milyon dolarlık kaynak yaratılmaktadır.
Faaliyetlerimizi yürüttüğümüz üçüncü alan ise özellikle son beş yılda çok yol aldığımız sivil toplum projelerimiz ve çalışmalarımızdır. Üniversiteye giriş sisteminden okul öncesine kadar tüm sorun alanlarını çalışıyoruz. Bu noktada en büyük farklılığımız tarafsız olmak ve sorunları belirlemekle kalmayıp çözüm önerilerimizi ortaya koymak. Bu amaçla yaptığımız pek çok araştırma, yayınladığımız kitap, düzenlediğimiz bilimsel toplantı bulunmaktadır.

3. Türk Eğitim Derneği eğitim alanında lider bir sivil toplum kuruluşu olma özelliğini uzun süredir koruyor. Siz bu başarısını neye bağlıyorsunuz?
Derneğimiz 80 yıldır çok büyük bir sorumluluk ve adanmışlık gerektiren eğitim sektöründe hizmet etmekte ve bu alanda liderliğini sürdürmektedir. Başarımızın birkaç anahtarı var. Öncelikle sistemin işleyişi sırasında rutin işlerin doğru yapılmasıyla yetinmeyip, hep doğru işler yapmaya çalışıyoruz. Bunu yaparken de başarı çıtasını sürekli biraz daha yükseğe çekiyoruz. Sorgulayıcı ama aynı zamanda tamamlayıcı olarak üstlendiğimiz öncülük rolünü hakkıyla yerine getirdiğimize inanıyorum. Bir farkındalık ve farklılık yaratıyoruz. Bunu gerçekleştirirken müdüründen ya da öğretmeninden hizmetlisine kadar tüm çalışanlarımızda bir sahiplenme ve aidiyet duygusu yaratıyoruz. Kurumu sahiplenmek, işi sahiplenmeyi de beraberinde getirir. Dışarıdan empoze edilerek başarıya ulaşmanın olanaksız olduğunu düşünüyoruz. Mezunlarımızın her zaman söylediği bir söz vardır. Böylesine büyük bir camianın üyesi olmaktan gurur duyuyoruz derler.
Bir diğer anahtar ise sürekli öğrenebilmeyi başarmaktır. Eğitim durağan bir sistem değil, iç dinamikleri açısından sürekli yenilenmeye ihtiyaç duyan ve karmaşık bir yapıya sahip. Hangi sektör olursa olsun, sağlık, hizmet, ya da eğitim kurumlarının ayakta kalabilmeleri ve lider olabilmeleri için değişime ayak uydurabilmeleri gerekiyor. Artık öyle bir çağda yaşıyoruz ki, hem sürekli bir bilgi bombardımanı altındayız, yani bir bilgi kirliliği yaşıyoruz, hem de bu günün geçerli olan bilgisi yarın eskimiş oluyor. Türk Eğitim Derneği olarak biz sürekli öğrenebilen bir yapıya sahibiz. ‘Yaşam boyu öğrenme’ 21. yüzyılın eğitim sloganı haline geldi. Nasıl öğrenemeyen kişiler değişime ayak uyduramıyorlarsa, öğrenemeyen kurumlarda ayakta kalmayı başaramıyorlar. Bizim başarımızın temelinde gerek TED çalışanları gerekse kurumun kendisinde sürekli bir öğrenme ve yenilenme isteğinin olması yatıyor.

4. TED genel başkanı olarak sizin liderlik anlayışınız nedir?
Son yıllarda liderlerde olması gereken bireysel özelliklerin uzun listeler halinde sıralandığını görüyoruz. Karizmatik olmak, vizyon sahibi olmak, çalışma arkadaşlarını motive edebilmek ve etkileyici konuşabilmek bunlardan yalnızca bazıları. Ben adeta reçete niteliğinde sunulan bu özelliklerin tek başına yeterli olduğunu düşünmüyorum. En iyisi budur şeklinde kesin ve tek bir liderlik davranışından söz edemeyiz. Bana göre liderliğin özünde etkileme vardır. Bulunduğumuz ortamın ya da sektörün yapısı ve karmaşıklığı, bizlerin davranışlarını belirliyor. Artık yönlendiren-yönlendirilen ayrımı ortadan kalkmıştır. Önemli olan tüm çalışanlarla beraber ortaya belli bir sinerjinin çıkarılabilmesidir. Artık 1+1=2 etmiyor, 1+1= 3 ediyor. Yani bir şeyin bütünü, tüm parçaların toplamından daha büyüktür. Tüm parçaları toplayın üst üste koyun belki bir toplam ya da yekün elde edersiniz ama bütüne ulaşamazsınız. Bu sinerji yakalanamadığı zaman başarıya ulaşmak zorlaşıyor. Liderin önemi işte burada ortaya çıkıyor. İster kurum, ister kişi olsun sektöründe lider konumunda olanlara baktığımızda bunu başarabildiklerini görüyoruz. Atatürk’ü başarılı bir lider yapan da bu özelliği olmuştur. Yalnızca parçaları toplamakla yetinmemiş, bütünü oluşturabilmiştir. Bizimde bunu başarabildiğimizi düşünüyorum. Ayrıca bilgi çağında ‘bilgi’ bir güç konumuna gelmiştir. Dolayısıyla bilgi ve liderlik gibi bazı özellikler ekonomik gücün/maddi servetin önüne geçmiştir. Bunun en önemli kanıtı pek çok büyük şirketin artık profesyoneller tarafından yönetilmesidir.

5. Türk Eğitim Derneği’nin başarısına sizin katkınızın ne olduğunu düşünüyorsunuz?
Öncelikle eğitime eğitimci gözüyle değil de mühendis bakış açısıyla yaklaşıyorum. Bu da sorunları ele alışımda bir farklılık yaratıyor. Mühendislik mutlak doğrular üzerine kuruludur. Eğitim ise yapısı gereği çok karmaşık bir sistem ve tek bir mutlak değerden söz edemiyoruz. Diğer yönetim kurulu üyelerimiz için de aynı şey geçerli. Yönetim kurulu üyelerimizin hepsi çok farklı meslek gruplarından geliyorlar. Aralarında işadamı, avukat, eğitimci, profesyonel yönetici ve vali bulunuyor. Farklı ve çeşitli bakış açılarının yararına inanıyoruz ve farlılıkları avantaja döndürebiliyoruz. Bir de işlerin delege edilmesinin önemine inanıyoruz. Bunun için alanlarında uzman kişilerle çalışıyoruz.
6. Bundan sonraki hedeflerinizden bahseder misiniz?
Türk Eğitim Derneği olarak, 100. kuruluş yılımıza yönelik hedeflerimizi misyon ve vizyonumuza uygun olarak belirledik ve bu yönde çalışmalara başladık. Türkiye’nin en yüksek tutarda maddi destek sağlayan ve üniversite eğitimlerinin sonuna kadar en fazla sayıda öğrenciye burs veren sivil toplum örgütü olmayı hedefliyoruz. Okullaşma sürecini, nitelikten hiçbir şekilde ödün vermeksizin sürdürmek, ve dünya standartlarında yeni programlar uygulayarak, bireysel farklılıkları dikkate alan eğitim modelleri ile, her seviyede verdiğimiz eğitim hizmetini yurt genelinde yaygınlaştırarak, özel öğretim alanında Türkiye’nin en büyük kurumu seviyesine yükselmeyi amaçlıyoruz. Kalitemizi, faaliyet gösterdiğimiz tüm kademelerde olduğu gibi yüksek öğretim alanına da taşıyarak, açacağımız üniversite ile bilimsel etkinlik seviyesi bakımından dünyanın sayılı üniversiteleri arasına girmeyi hedefliyoruz. Öncü girişimlerimize devam ederek ve eğitim alanındaki lider konumumuzu koruyacağız. En önemlisi büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün bize emanet ettiği meşalenin ışığını ülkenin dört bir yanına yayarak, radikal akımların ve menfaat gruplarının eline geçmesini önleyerek geleceğimizin garantisi olan nitelikli eğitimi gerçekleştirmektir.

Yeni Dünya Düzeninde İnsan Yetiştirme Düzenimizi Sorgulama Zamanı

Yeni dünya düzeninde, dünya küresel bir köy durumuna gelmiş, ülkelerin coğrafi sınırları yapay kalmış, teknoloji hızla gelişmiş, bilgi üretildiğinden de büyük bir hızla tüketilmeye başlanmıştır. Bu bağlamda, bireylerin sahip olması gereken birçok yeni beceri ortaya çıkmış, eğer bir kişinin ismi ‘google’da aranıp da ‘bulunamamış’ ise o kişi adeta yok sayılmaya başlamış, geleneksel okullar yerini öğrenme ağlarına (www) bırakmış, öğretmen, öğrenci, veli, okul, topluluk, eğitim ve yaşam arasındaki keskin çizgiler giderek silinmeye başlamıştır. Bu ve bunun gibi örnekler artırılabilir ancak odak noktası, ulusların bu yeni düzene uyum konusunda hangi araçlarla, hangi yöntemleri kullanarak, ne yaptıklarıdır. Bu yeni düzenin, Türkiye’deki eğitime ve insan yetiştirme düzenimize nasıl yansıdığının değerlendirilmesi gerekir. İnsan yetiştirme düzenimizin ne tür bireyler yetiştirmesi gerektiği konusunda farklı listeler oluşturulmakta, reçeteler sunulmaktadır. Bunlardan en sık dile getirilen ve popüler olanlardan bazıları, soran ve sorgulayan, eleştirel düşünen, problem çözme becerilerine sahip, gelişmeye açık, çağdaş, demokrat bireyler yetiştirmek olarak ifade edilmektedir. Oysa, yapılması gereken, çıktıya dayalı olarak bu tür özelliklerin yetiştirdiğimiz çocuklar tarafından ne ölçüde içselleştirildiğinin değerlendirilmesi olmalıdır.

2005-2006 yılı itibariyle o yıllara kadar geçerli olan öğretim programlarının yeni dünya düzeninin gerektirdiği becerileri kazandıramayacağı öngörüsüyle ilköğretim programlarının geliştirilmesinde yapılandırmacı ve disiplinler arası bir yaklaşım benimsenmiş ve öğretim programları öğrenci merkezli anlayışla yeniden hazırlanmıştır. Ancak bu iyi niyetli girişim amacına ne derece ulaşmıştır? Milli Eğitim Bakanlığı’nın eylem planlarında kağıt üzerinde yazılanlar ile uygulama arasında uyum sağlanabilmiş midir? Bir başka deyişle, öğrenciler, öğretmenler ve aileler açısından ne tür bir manzara ortaya çıkmıştır?

Öğrencilere odaklanıldığında şu manzarayla karşılaşılmaktadır: Yeni bir yaklaşıma göre öğretim görmektedirler, Sıkça bahsi geçen öğrenci merkezli, yaparak öğrenme gibi popüler kavramlar kullanılmaktadır. Ölçme-değerlendirme adı altında portföy, gözlem, görüşme, proje gibi alternatif değerlendirme çeşitlerinin gereklerini yerine getirmeleri beklenmektedir. Eğer gerek okullarının gerekse kendilerinin maddi imkanları varsa ve teknolojik açıdan donanımlıysalar, bu türden ödevleri internet ortamında kes-yapıştır yoluyla (bilgiyi gerçek anlamıyla edinip kullanamadan) yapabilmektedirler. Eğer okulları ya da kendileri maddi imkansızlık içindelerse, o zaman da portföyün yalnızca kağıt taşımak için kullanılan bir dosya olmaktan öteye gidemediği bir süreç yaşamaktadırlar. Oysa amaç, öğrencilerin edindikleri bilgi ile ne yapabildiklerinin, ürettiklerinin tüm bir dönem boyunca biriktirilmesi gereken bir ürün dosyasının yani sürecin değerlendirilmesidir. Ancak bu türden performans ödevlerini hakkını vererek layıkıyla yapabiliyor olmak ‘başarılı’ sayılabilmek için asla yeterli olmamaktadır. Başarılı sayılıp sayılmamaları OKS/SBS ya da ÖSS gibi sınavlarda yuvarlak doldurarak aldıkları notlarla sınırlı kalmaktadır.

Aynı manzaraya öğretmenler açısından bakıldığındaysa, öğretmenin başarması gereken ‘Mission Impossible’ yani ‘Yerine Getirmesi İmkansız Bir Görev’ dir. Bir sonraki sınava kadar işlenmesi gereken ünitelerin, gerek malzeme gerekse zaman yetersizliğinden, öğretmen tarafından aktarılarak yetiştirilmesi gerekmektedir. İçeriği kimi zaman hala sorgulanan ders kitapları kullanmak zorundadırlar; kendilerini ve bilgilerini sürekli yenilemeleri gerekmektedir. Ama aynı zamanda haftada 20-25 saat ders yüküyle, 30-50 kişilik sınıflarla baş etmeleri beklenmektedir. Öğrencilerinin eleştirel düşünme, problem çözme gibi becerileri mi yoksa sınav başarısı mı kazanmaları gerektiği ikileminde bırakılmaktadırlar. Onlar da seçimlerini çoğunlukla, sınavlarda öğrencilerinin aldığı notlarla sınırlandırılan akademik başarıdan yana kullanmaktadırlar.

Aynı manzarada ailelere odaklanıldığında ise, çocuklarının sorunlarını bireysel çabalarla çözmeye çalışmak için kendi imkanları ölçüsünde kimi zaman özel okul, kimi zaman dershane gibi belli yollara baş vurdukları görülmektedir. Uygun seçenekler sunulmadığı sürece, kendi çocuklarına avantaj sağlamaya çalıştığı ve bu kronikleşmiş sorunla birlikte yaşamaya mahkum edildikleri için aileler suçlanabilirler mi?

Aynı manzara içinde yer alan bu üç grubu ortak bir paydada buluşturan ‘başarılı’ olma kaygısıdır. O halde sorulması gereken soru ‘Asıl Başarı Nedir? olmalıdır. OKS/SBS/ÖSS gibi sınavlarda içi doldurulan boşlukların doğruluk sayısının çok olması mı? Bu sınavlardan sonra okulların ya da dershanelerin şu kadar birinci çıkardık demeleri mi? Yoksa, 10-15 yıl sonra kendilerine, ailelerine ve ülkelerine faydalı birer birey olmayı ve dünya vatandaşı olmayı ne kadar başarabildikleri, işlerinde ve özel hayatlarında ne derece mutlu oldukları mıdır? Açıkça görülmektedir ki, şimdiki haliyle eğitim sisteminde roller değişmiş, sınav sistemi eğitim sistemine hizmet edecekken, eğitim sistemi sınav sistemine hizmet eder hale gelmiş ve öğrenci yetiştirme düzenimizde edinilmesi gereken en önemli beceri test çözerken dört-beş yuvarlaktan birini seçip dışarıya taşırmadan içini doldurmak olmuştur.

Einstein ‘Karşılaştığımız önemli sorunları, onları yarattığımız sırada sahip olduğumuz düşüncelerle ve o düşünce düzeyiyle çözemeyiz’ demiştir. O halde sorunları çözüme kavuşturabilmek için onları algılayışımızı değiştirmeli, sorunları görmede ve çözüme kavuşturmada, şu anda kullandığımız gözlüklerin artık yetmediğini kabul etmeli, yeni gözlükler kullanmaya başlamalıyız.

Eğitim sistemine girdi-süreç-çıktı yaklaşımıyla bakıldığında sistemin girdisi eğitilecek çocuklar, çıktısı ise eğitilmiş gençlerdir. Eğitim ise bu ikisi arasında geçen süreçtir. Sisteme giren her çocuğun, ayrı bir birey ve çok değerli bir varlık olduğunun bilinciyle eğitim ve öğretiminin sağlanması eğitimin temel işlevi olmalıdır. Bir çocuğun eğitiminin sağlanması denince, onun belli bir kalıba dökülerek ve belli bir modele göre koşullandırılması, faklılıklarının bilenmesi yerine törpülenerek yok edilmesi, tek tip, adeta aynı tornadan çıkmış, dünyayı tek bir bakış açısıyla gören, işlerin yapılışında aynı yolu izleyen, kullandığı yöntemler ve düşünme sistemleriyle diğerlerinden hiçbir farkı olmayan bir birey yetiştirmek mi anlaşılmalıdır? Yoksa her çocuk bireysel özellikleri ve farklılıkları göz önünde bulundurularak doğru yöntemlerle işlenmesi gereken bir varlık olarak mı ele alınmalıdır?

R.H. Reeves’in ‘Hayvan Okulu’ isimli öyküsü yeni dünya düzeninin gerektirdiği nitelikleri karşılayabilen bir eğitim sisteminin nasıl olmaması gerektiği ve öğrencilerin bireysel faklılıkları üzerine bir kez daha düşünülmesi gerektiğini çok güzel bir şekilde ortaya koymaktadır.

Hayvanlar alemi ‘Yeni Dünya’nın sorunlarıyla baş edebilmek için bir okul açmaya karar vermiş. Dersler koşmak, uçmak, tırmanmak ve yüzmekten oluşuyormuş. Yönetimi kolaylaştırmak için bütün hayvanların bütün derslere katılmaları isteniyormuş. Ördek yüzmede çok iyi not almış, uçmada orta almış ama koşmada çok beceriksizmiş. Bu yüzden yüzmeyi bırakması gerekmiş, derslerden sonra okulda kalıp koşma alıştırmaları yapması gerekiyormuş. Bunu perdeli ayakları yıpranıncaya kadar yapması gerekmiş. Sonunda dayanamayıp okulu terk etmiş. Tavşan koşma dersinde çok iyiymiş ama yüzmede durumunu iyileştirmek için o kadar çok çalışmış ki bunalıma girmiş. Sincap tırmanmada harikaymış ama uçma dersinde öğretmeni kendisini uçmaya zorlayınca kaslarına kramp girmiş ve koşma ve tırmanma derslerinden de çok iyi bir not alamamış. Kartal sorunlu bir çocukmuş, belli bir disipline sokulması gerekiyormuş. Tırmanma dersinde diğer öğrencilerden önce ağacın tepesine ulaşıyormuş ama bunu ille de kendi yöntemleriyle yapmak istiyormuş. Sene sonunda yüzebilen, toprakta hızla hareket edebilen ve tırmanabilen bir yılan balığı okulu birincilikle bitirmiş. Köstebekler okul yönetimini, programa toprağı kazma ve tünel açma dersi eklemedikleri için protesto etmişler ve okula gitmemişler. Çocuklarını porsuğun yanına çırak olarak vermişler. Sonunda, bir grup girişimci hayvan kendi özel okullarını kurmuşlar.

Türkiye’de yaşayan her çocuğun özel bir proje olarak ele alınıp evrensel yetkinliklerle donatılması öncelikli, ya yapılacak ya da yapılacak bir mesele olarak görülmelidir. Eğitim bir taleptir ve en büyük özelliği ertelenemez oluşudur. İlköğretim çağındaki bir çocuğa yeterince öğretmenim yok, yeterince sınıfım yok, çağın gereklerine göre bir programım yok, şimdi git üç beş yıl sonra gelirsin deme lüksümüz yoktur. Öğretimin her kademesinde asgari şartların sağlanması kadar önemli olan bir diğer unsur, yeni dünya insanını yetiştirirken farklılıkların zenginlik yaratttığı bilinciyle hareket etmektir.

Üniversite diplomasının alternatifi yok mu?

Ülkemizde yaşayan her genç, edindiği eğitimi, mesleki becerisi, işgücündeki yeri ve değerleri ile geleceğin Türkiye’sinin hazırlanmasında belirleyici bir rol üstlenmektedir. O halde, her gencin bir kariyer planlamasının bulunması ve eğitimini buna göre tamamlaması gerekmektedir. Şu anki mevcut durum değerlendirildiğinde, bir gencin kariyer planlamasının üniversiteye girişe endekslenmiş olduğu ama aslında bu durumun sistem içindeki herkes için yanıltıcı olduğu gözlenmektedir. 2008 yılında ÖSS’ye giren kişi sayısı 1 milyon 644 bindir. Bu sayının genel profilini ya daha önceki yıllarda üniversiteye girememiş ya çok da rağbet görmeyen bir bölüme kaydını yaptırmış ya da bir üniversiteyi bitirmiş ama iş gücüne katılamamış olanlar oluşturmuştur. Her yıl ancak 200 bin civarında öğrenci dört yıllık bir lisans programına yerleşebilmektedir. Büyük şehirlerdeki belli başlı köklü üniversiteler dışında, her ile bir üniversite kaygısıyla kurulan ama kontenjanları dolmayan pek çok üniversite, öğrencilerine entelektüel bağlamda bir gelişim sağlamanın ötesine geçememekte, bir meslek edinmelerine yardımcı olamamaktadır. Üniversiteyi bitirmiş olanların %40’ının işsizler ordusuna katıldığı düşünüldüğünde, bir üniversiteye girmiş olmanın herşey anlamına gelmediği görülmektedir. 2007 yılı nüfus sayımı sonuçlarına göre ülkemizde 15-24 yaş arasında yaklaşık 12 milyon genç bulunmaktadır. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı 2008 yılı Türkiye’de Gençlik araştırmasına göre yaklaşık 5 milyon gencimiz ‘atıl’ durumdadır; yani, Türkiye’de ne öğrenim ne de çalışma hayatında yer almayan, iş aramaktan vazgeçmiş ve tüm ümidini yitirmiş bir genç nüfus bulunmaktadır. O halde, yalnızca üniversiteye giremeyenler için değil, ülkemizdeki tüm gençliği kapsayacak alternatif çözümler üretmek gereklidir.

Bilgi çağına girilmesi ile geleneksel eğitim modellerinin yerini yaşam boyu öğrenme, uzaktan eğitim ve e-öğrenme gibi alternatif öğrenme modelleri almaya başlamıştır. Bu eğitim modelleri diğer ülkelerde yaygın ve kapsamlı bir şekilde kullanılmaktadır. Ülkemizde de yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanması Türk gençliğinin içinde bulunduğu dezavantajlı durumun avantaja dönüştürülmesi için önemli bir fırsat oluşturacaktır. Öncelikle, toplumun tüm kesimlerinde var olan üniversite diplomasının iyi bir işin garantisi olduğu yönündeki yanlış inanç yıkılmalıdır. Bunun için, üniversiteler dışında da saygın bir eğitimin alınabileceği, meslek edinilebileceği ve alternatif öğrenme modellerinin neler olduğu konusunda toplum genelinde bir farkındalık yaratılmalıdır.

Bugünkü mevcut duruma bakıldığında genel lise mezunları için üniversiteye giriş dışında başka seçenekler sunulmadığı görülmektedir. Bu yüzden üniversitede okuma şansını bulamayanlar için farklı seçenekler oluşturmaya öncelik verilmelidir. Bu seçeneklerle, liseyi bitirenlerin “akademik eğitime devam edecekler” ve “meslek eğitimine devam edecekler” olarak yönlendirilmesi için etkili bir rehberlik sistemi kurulmalı, lise sonrası meslek eğitiminde, mesleki yeterlikler kanunu çerçevesinde meslek sertifikasyonu için gerekli meslek kursları açılmalı ve e-öğrenme için gerekli yapılandırma sağlanmalıdır. Ülkemizde çoğu meslek öğretemeyen meslek liselerine yönelen öğrencilerin oranı ancak %33’tür. Öğreniminin bir üst basamağında meslek yüksek okulundan mezun bir gence çalıştığı kurum tarafından gerek hizmet öncesi eğitim, gerekse hizmet içi eğitim sağlanması çok önemlidir. Çünkü ülkemiz için alternatif eğitim nitelikli mesleki eğitimdir. Bunun için eğitim ihtiyaçları belirlenerek kişisel gelişim, girişimcilik ve meslek edinme konularında hazırlanan e-öğrenme projeleri kullanılabilir.

Hangi eğitim ortamı tercih edilirse edilsin, yaşam boyu öğrenme perspektifi içinde mesleki bilgi ve becerileri ilerletme, bilgisayar ve dil becerilerini edinme ön plana çıkmaktadır. Yaşam boyu öğrenmeyi mümkün kılması, kolay erişilebilir olması ve kaynakların verimli kullanılmasına olanak sağlaması açısından e-öğrenme, herkese öğrenim sağlayan çağdaş bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır. E-öğrenme uygulaması ile kişiye, yere ve zamana bağlı olmadan esnek bir öğrenme ortamı oluşmaktadır. Okulda yapılan formal eğitimdeki yüz yüze etkileşimin eksikliği hissedilse bile, eğitime 7 gün 24 saat erişim olanaklı kılınmaktadır. Bu şekilde üniversiteye giremediği için kendini dezavantajlı gören bir genç bunu avantaja dönüştürmeyi başarmış olacaktır.

Ülkemizde gençliğe yönelik belli bir eğitim, işgücü ve istihdam politikasının mevcut olmayışı, olması için dönemsel ve bireysel çaba gösterilmesi durumunda ise kapsam ve etkililik açısından yetersiz kalması en büyük sorunu oluşturmaktadır. Mesleki eğitim, yaşam boyu öğrenme, uzaktan eğitim, akran eğitimi ve e-öğrenme gibi kavramların etkin bir şekilde hayata geçirilmesi ancak devlet düzeyinde ele alınması ile mümkün olabilir. E-devlet alanında yapılan çalışmaların eğitim alanına da kaydırılması sağlanabilir ve Milli Eğitim Bakanlığı, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, e-öğrenmeyi uygulamakta olan özel sektör kuruluşlarının bir araya gelmesiyle ‘e-öğrenme eylem planı’ oluşturulabilir. Böylelikle elinde bir yol haritası olmadığı için yönünü bulamayan, nereye gideceğini bilemeyen kaygılı ve mutsuz bireyler yetiştirmeye son verilebilir.

Eğitim sistemimize bakış

21. yüzyılda ülkelerin zenginlikleri artık, yeraltı kaynakları, tarihlerinin ne kadar uzun ve başarılı olduğu ya da işgücü ile değil, nüfuslarının ne kadar nitelikli eğitim aldıkları ile ölçülmektedir. Ülkeler arasındaki farklılık ve bir ülkenin diğerlerinin önüne geçebilmesi, ancak iyi yetişmiş beyinlerle ve dolayısıyla o ülkenin dünyadaki rekabet gücünün yüksek olmasıyla gerçekleşebilmektedir. Artık, savaşlar, silahlarla değil, eğitilmiş beyinlerle yapılmaktadır. Bilgi toplumuna geçilmesiyle birlikte, eğitim, daha önce hiç olmadığı kadar büyük önem taşır hale gelmiştir. Bilgi toplumunda eğitim, toplumsal açıdan bir gereklilik, bireysel açıdan ise bir zorunluluk olmuştur. İçinde bulunduğumuz çağa “sanayi ötesi çağ” ya da “bilgi çağı” adı verilmektedir. Bilginin yaratılması, dağıtılması ve paylaşılması kavramlarıyla birlikte “mavi yakalı” çalışanların yerini “bilgi işçileri” almıştır. Bilgi işçilerinin en önemli özellikleri, bilgi ve becerilerinin ülkeleri için verimlilik kaynağı olması, bir maliyet olmaktan çok yatırım olarak görülmeleri ve bilgilerinin onları potansiyel girişimci konumuna getirmesidir.

Günümüzde artık kaç kişinin okuma yazma bildiği ya da okula devam ettiği gibi bilgiler geçerliliğini yitirmiştir. Ülkemizde okullaşma oranlarının %90’lara çıkmış olması ve eğitime bakış açısının buna odaklanmış olması başarı olarak görülmektedir. Ancak, Türkiye’de eğitimin geri kalmışlığının hangi boyutlarda olduğunu ve bu sistemin artık çağın gereklerini karşılayamaz olduğunu ortaya koyarken belli verilerden yararlanmak, fotoğrafı netleştirmek açısından faydalı olacaktır. Ülkemizde çağ nüfusunun %10,23’ü zorunlu eğitim dışıdır; yani 1.142 çocuğumuz okula gitmemektedir. Toplam nüfusun %12,6’sı okuma yazma bilmemektedir. 6-17 yaş grubunda 78 bin çocuk ücretli, maaşlı ya da yevmiyeli olarak tarım sektöründe çalışmaktadır. 17.636 okulda birleştirilmiş sınıflarda 646.410 öğrenci öğrenim görmektedir; yani bir öğretmen 1. sınıftan 5. sınıfa kadar olan tüm öğrencilerle bir sınıfta tahtayı beşe bölerek ders yapmaktadır. 807 ilçede 667.537 öğrenci taşımalı eğitim görmektedir. 1.571 öğrenciye 1 rehberlik odası, 5.508 öğrenciye bir spor salonu, 1.609 öğrenciye bir kütüphane düşmektedir. Bu örnekler, eğitim sisteminin var olan haliyle nitelikli eğitim vermekten çok uzak olduğunu göstermektedir. Bu sistemde gençler çekingen, kaygılı ve hedeflerini belirleyememiş yaşama hazır olmayan bireyler olarak yetişmektedirler. Ülkemizde genç nüfus, toplam nüfusun %17,6’sını oluşturmaktadır. Bu genç nüfus, çoğu zaman, özellikle yaşlanan Avrupa kıtası ülkeleriyle kıyaslandığında, çok önemli bir fırsat olarak görülmektedir. Ancak, bu gençliğin nitelikli eğitime kavuşturulmazsa fırsat olmaktan çıkıp ciddi bir tehdit oluşturacağının çok geç olmadan görülmesi gerekmektedir. Çocuklarımızın kaç yılını okulda geçirdiği tartışması bir kenara bırakılmalı, onlara hangi nitelikte eğitim verilmesi gerektiği düşünülmelidir. 2023 yılında nüfusun yaklaşık %70’inin çalışma çağında olacağı düşünüldüğünde, önümüzde 15 yıllık bir demografik fırsat penceresi bulunmaktadır.

Eğitimin nitelik kazanmasının en önemli koşulunu, kaynakların verimli kullanılması oluşturmaktadır. Var olan imkanlarla yapılanlara bakınca, ülkemizin kaynak israfı öne çıkmaktadır. Türkiye’de GSMH’nın yılda ortalama %3,5’i eğitime ayrılmaktadır. Ancak, ne yazık ki, okullar yeterince kaliteli eğitim veremez hale geldiği için, eğitim okulların dışına taşmış, bunun sonucunda da dershaneler ortaya çıkmıştır. Dershaneler, bugünkü haliyle adeta sektör içinde sektör konumuna gelmişlerdir. 2008 yılı itibariyle dershane sayısı 4.000’den fazlayken, ki bu yalnızca kayıtlı olanların sayısıdır, ortaöğretim kurumu sayısı 3.690’dır. Bir ülkede eğitim sisteminin okullar aracılığıyla işlediğinden bahsederken, her yıl okul dışı dershane sektörü %30 artırılıyorsa, şu an içinde bulunduğu haliyle milli eğitim sistemimizin eğitemediğini açık seçik görmekteyiz. Var olan eğitim sistemimiz içinde tabii ki çocuklarımız öğrenmektedirler. Ancak, burada odak noktası, onların bilgi toplumunun gerekleriyle baş edebilmek için ne kadar “etkin” ve değişime uyum sağlayacak şekilde ne kadar “hızlı” ve ne kadar “nitelikli” eğitim aldıkları olmalıdır. Dünya bu kadar hızlı değişirken, eğitim bu değişmenin gerisinde kalmamalıdır. Buradaki formül çok basittir: Eğitimin hızı ve niteliği, bilgi toplumundaki değişim hızı ve gereklerine en azından eşit ya da daha büyük olmalıdır.

Güney Kore’yi ele alırsak, Türkiye’nin üçte biri yüzölçümüne sahip olmasına rağmen nüfus olarak eşdeğer büyüklüktedir. Bundan 50–60 yıl önce dünyanın en yoksul ülkelerinden biriyken bir ulusal eğitim programını yürürlüğe koymuştur. Bu program, bizdeki gibi hükümetlerden hükümetlere, YÖK başkanından YÖK başkanına değişmemiştir. Çünkü onlar bu hızla ilerleyen ve değişen dünyadaki tek gücün silah değil beyin olduğuna inanmışlardır. Tüm paydaşların katıldığı ortak bir iradeyle hareket etmişlerdir.

Atatürk 1922 yılında Bursa’da öğretmenlerle yaptığı konuşmasında “görülüyor ki bugün hepimizin en önemli görevimiz Milli eğitim işleridir. Başarının sağlanması için hepimizin tek vücut ve tek düşünce olarak esaslı bir program üzerinde çalışması gerekir” demiştir. 85 yıldır hâlâ tek vücut olup bir ortak irade oluşturamadığımız gerçeği düşünüldüğünde, geldiğimiz nokta hiç de iç açıcı değildir.

Eğitim konusunun artık rejim ve ekonomiyle ilgili sorunların gölgesinde kalmaktan çıkarılması gerekmektedir. İleride eğitimsizlik ve sonrasında işsizlikle boğuşan bir ülke konumundan çıkmak için şimdiden yeterli önlemlerin alınması gerekliliği toplumun tüm kesimlerine kazandırılmalıdır. Siyah ya da beyaz diye ayrıştırılmadan, eğitim ideolojik kazanımlar için bir araç olmaktan çıkarılmalıdır. Ülkemizin geleceğini düşündüğümüzde, ancak tüm paydaşların katılımıyla ulusal bir programın yürürlüğe konması için elimizdeki imkanları zorlarsak başarılı olabiliriz. Bunun gerçekleşebilmesi için hedefi iyi belirlenmiş stratejilere ve siyasi ranttan, popülist yaklaşımlardan arınmış ortak bir iradeye ihtiyaç vardır. Ancak o zaman, Büyük Önder Atatürk’ün ve atalarımızın bize emanet ettiği ülkeye layık olabiliriz.

Eğitime destek için davet!

Her gün haberlerde ya da çevrende duydukların aklını mı karıştırıyor? Yok ekonomi nereye gidiyor, yok türban tartışılıyor, yok Türkiye Avrupa Birliği kapısında bekliyor, bekletiliyor…

Okuduklarından, duyduklarından, gördüklerinden sıkıldıysan ve bunları değiştirmek istiyorsan yalnız değilsin! Türkiye’nin en çağdaş ve en köklü eğitim kurumu Türk Eğitim Derneği sana ve senin gibi düşünen herkese kapılarını açıyor!

Atatürk’ün gösterdiği hedef doğrultusunda, çoğu Cumhuriyet’in kurucuları arasında yer alan isimlerin bir araya gelmesiyle 31 Ocak 1928’de kurulan Türk Eğitim Derneği, bir ayrıcalığı yaşamana fırsat veriyor. Türk Eğitim Derneği ailesine katılarak elde edeceğin ayrıcalık, senin geleceğe daha güvenle bakmanı sağlıyor.

Kuruluşundan bu yana 46 bini aşkın öğrenciye verdiği “karşılıksız” burs ile, “olanaksızlıkları” bu ülkenin geleceğinden silme çabasında olan Türk Eğitim Derneği, 2003 yılından itibaren oluşturduğu Tam Eğitim Bursu ile öğrencilere yalnızca maddi destek sağlamakla kalmayıp, onların tüm sosyal gelişimlerini de uzman psikologlar tarafından izliyor.

Barınmadan servise, kıyafetten cep harçlığına kadar tüm bireysel ihtiyaçları karşılayan dernek, yan yana sıralarda, omuz omuza büyüyen çocukların arasından maddi sınırları kaldırıyor. Hem de kimselere hissettirmeden…

En önemlisi de aldığı kot pantolondan, izlediği futbol maçından, süründüğü parfümden ve saçının renginden daha başka şeyler anlatmak isteyen tüm gençlere, Türk Eğitim Derneği, uzmanlar aracılığıyla bu fırsatı veriyor ve onları dinliyor.
Kimbilir belki de her gün yanımızdan, bir fırsat arayışında olan onlarca insan geçiyor. Yolda yürürken karşımızdan gelen bir çocuk geleceğini nasıl kurabileceğini ya da bir kadın kızını nasıl okutacağını düşünüyor olabilir. Bunu asla bilemeyiz…

Ancak bir şeyden emin olabiliriz; bir gün bir yerlerde tesadüfen okuduğumuz bir yazı ile, birilerinin hayatını değiştirebiliriz. Etrafımızdaki herkese okuduklarımızdan bahsederek, fırsatları, onları özlemle bekleyenlere ulaştırabiliriz. Türkiye’yi aydınlık bir geleceğe sıkı sıkıya bağlayan bu güçlü zincire bir halka daha eklemek için!

www.turkegitimdernegi.org.tr

TED ANKARA KOLEJİ – “İlk meşalenin yakıldığı yer”

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün direktifleriyle 1928 yılında kurulan Türk Eğitim Derneği’nin öncelikli amaçlarından biri Türk çocukları için yabancı dilde eğitim yapan okullar açmaktı. Hiç vakit kaybetmeden bu amaç için kolları sıvayan Dernek, 1930 yılında Ankara’da Gazi Mustafa Kemal Bulvarı üzerinde açtığı anaokulu ile eğitim faaliyetlerine başladı. Türk Eğitim Derneği’nin sembolü olan meşalenin ilk yakıldığı yer, TED Ankara Koleji’nin de temelini oluşturan bu anaokuludur. TED Ankara Koleji’nin misyonu gereği anaokulla sınırlı kalınmamış ve kapasite hızla artırılarak eğitim tüm kademelere yayılmış, daha büyük, daha kapsamlı binalara geçilmiştir.
Yenişehir Mektebi’nden TED Ankara Koleji’ne
1931 yılında ilkokul birinci sınıfa giden 35 talebeyle öğretime başlayan Ankara İlkokulu’nu, ortaokul ve Türk Maarif Cemiyeti Yenişehir Lisesi’nin açılışı izlemiştir.
2003: Eğitim Çınarı Yeni Yuvasına Taşındı
1937 yılından itibaren Ziya Gökalp Caddesi üzerinde bulunan binalarda öğretim yapan kurumumuz, 1970’li yıllardan beri tartışılan okulun büyük bir kampüse taşınması fikrini hayata geçirmek üzere 90’lı yılların sonunda harekete geçmiş ve 2000 yılında İncek Kampüsü’nün temeli atılmıştır. 2003 yılı TED Ankara Koleji tarihinde büyük bir değişimi beraberinde getirmiştir. Bu yılda Lise Kısmı, 2004-2005 öğretim yılında ise tüm okullar Ankara’nın İncek bölgesinde bulunan 309 dönümlük arazi üzerinde, toplam 142 dönümlük kapalı alana sahip yeni kampüsüne taşınmıştır. Ayrıca 2003 yılı, TED Ankara Koleji’nin 1935 yılında ara verdiği okul öncesi eğitime yeniden başlaması açısından da önem taşımaktadır.

TED SAMSUN KOLEJİ
Türk Eğitim Derneği’nin girişimiyle eğitim öğretim hayatına başlayan okullar içinde en çiçeği burnunda olanlardan biri, 2007-2008 eğitim-öğretim yılında eğitim vermeye başlayan Samsun TED Koleji. Böylece, Mustafa Kemal’in, ülkemizin onurlu kurtuluş mücadelesini başlattığı ve bağımsızlık yolunda ilk meşaleyi yaktığı güzel kent Samsun’da, bu kez bir eğitim meşalesi yandı.
TED KARADENİZ EREĞLİ KOLEJİ
“Sıra Dışı Uygulamalarıyla Öne Çıkan Bir Okul”
TED Karadeniz Ereğli Koleji, Ereğli’nin eğitim yaşantısına 40 yıldır katkıda bulunan bir eğitim kurumu. Son 4 yıldır ise uyguladığı yeniden yapılanma projesi çerçevesinde Karadeniz Ereğli’nin eğitim yaşantısındaki etkisini; yetiştirdiği öğrencileriyle, örnek mekan ve uygulamalarıyla, gerçekleştirdiği sempozyum ve konferanslarla, geliştirdiği projelerle, düzenlediği kurslarla ve verdiği burslarla giderek arttırmaktadır. TED Karadeniz Ereğli Koleji yaklaşık 800 öğrencisine ilköğretim ve lise binasında hizmet veriyor.

TED ISPARTA KOLEJİ
“Güller Diyarında Yanan Meşale”
Gül kokulu güzel kent Isparta’da Türk Eğitim Derneği’nin aydınlık yarınları hedefleyen meşalesi 2001-2002 eğitim öğretim yılında yanmaya başladı. Otuz bir öğrenci ve beş öğretmenle yola çıkan TED Isparta Koleji, yıldan yıla büyüdü ve yüz altmış beş öğrencisi ve yirmi dört öğretmeniyle, Isparta’nın en yenilikçi eğitim kurumu durumuna geldi. İlk mezunlarını 2005-2006 eğitim öğretim yılında veren okul; beş bin metrekarelik alanında, çeşitli birimleriyle eğitimde kalitenin sürdürülmesine hizmet ediyor.

TED BURSA KOLEJİ
“Yarının Liderlerini Yetiştiren Okul”
Türkiye’nin dört bir tarafında yanan Türk Eğitim Derneği meşalesi Bursa’da, 2001 yılında, üç yıl önce kaybettiğimiz ve “Bütün kolej bir ordu, bir yürek; bunu anlamak için TED Kolejli olmak gerek..” diyen eğitim gönüllüsü Dilek Özcan’ın öncülüğünde yanmaya başladı. Kurum 1931 yılında “Bursa Kız Lisesi” olarak eğitim hayatına başlamıştı. O dönemde de İngilizce eğitim veren Bursa Koleji, yabancı dilde müsamereleri, ülke dansları, tiyatroları ve sportif çalışmaları ile farklı alanlarda donanımlı gençler yetiştiriyordu.

Hedeflere ulaşabilmek için sadece akademik donanımlı öğrenciler yetiştirmenin yeterli olmayacağının bilincinde olan TED Bursa Koleji İlköğretim Okulu, uluslararası eğitim programlarına büyük önem veriyor. Okulda “yaşam için eğitim” felsefesi ile IBO, PYP ve MYP (Orta yıllar programı) uygulanıyor.

TED AYDIN KOLEJİ
“Sürekli Öğrenenlerin Okulu”
TED Aydın Koleji, hızlı bir hazırlık döneminden sonra 11 Eylül 2000 tarihinde eğitim öğretime başladı. Öğretim uygulamalarında, bulunduğu çevrede ‘model okul’ olarak görülen Kolej, aynı zamanda eğitim-öğretim alanındaki yeni uygulama ve kavramlarla ilgili olarak kendisine danışılan bir okul olma özelliği taşıyor. İlgili, içten ve ilkeli eğitim anlayışıyla bireysel ve toplumsal sorumluluklarının farkında, ulusal ve evrensel kimlik taşıyan bireyler yetiştirmeyi hedefliyor. Konferans, tiyatro, konser, dinleti gibi etkinliklere ev sahipliği yapan okul, bölgenin sanat ve kültür merkezi konumunda.

Sanat Eğitiminde Altı Çizilmesi Gereken Bir Anlayış
TED Aydın Koleji, sanat eğitimine yönelik çeşitli birimleriyle öğrencilerin hayal gücünü üretici etkinliklere dönüştürmeye çalışıyor. Eğitimler, her bireyin birbirinden farklı şekillerde öğrendiği, farklı ilgi ve yetenek alanları olduğu göz önünde bulundurularak gerekli donanımların sağlandığı atölyelerde veriliyor. Örneğin seramik atölyesinde öğrencilere bir yandan bu sanatın tarihi anlatılırken, diğer yandan farklı bir ifade aracıyla öğrencilerin yaratıcılıklarının ve teknik becerilerinin geliştirilmesi amaçlanıyor.

TED ANTALYA KOLEJİ
Akdeniz’in incisi Antalya’nın ilk kampüs okulu olma özelliğini taşıyan TED Antalya Koleji, eğitim öğretime 2005 yılında başladı. İlköğretim bölümüne, 2007-2008 eğitim-öğretim yılında lise de eklendi. 25.000 m2’ lik alan üzerine kurulu geniş kampüs, bünyesinde çok yönlü bireyler yetişmesine yönelik zengin olanaklar barındırıyor.
Bilgisayar, fen bilgisi, sosyal bilimler, fizik, kimya, biyoloji laboratuarları, akıllı anfi, müzik ve resim atölyeleriyle donanmış ilköğretim ve lise bölümlerinin yanısıra anasınıfı da bulunan TED Antalya Koleji’nde toplam bin üç yüz otuz dört öğrenci öğrenim görüyor. Okulun, iki bine yakın kaynağa sahip kütüphanesi, aynı zamanda internet erişimli yirmi bir bilgisayarı da kullanıma sunuyor. Her türlü ışık ve ses sistemiyle donatılmış Kültür Salonu ise, kültür sanat etkinliklerinin sergilenmesinde önemli bir işlevi yerine getiriyor.

TED AFYON KOLEJİ
“Bir Meşale de Afyon’da Yanıyor”
Kurtuluş Savaşımızın simgesi olmuş kentlerimizden biri Afyon. Türk Eğitim Derneği bu güzel kentte eğitim meşalesini 1987 yılında yaktı. 1987 yılında kurulan Afyon Eğitim Vakfı, maddi imkanlardan yoksun öğrencilerin eğitim, öğretim, sosyal ve sağlık ihtiyaçlarını karşılamak, bilim ve sanat alanlarında çalışma ve araştırma yapanlara parasal yardımlarda bulunmak, yeni kaynaklar sağlayarak okul, spor ve sağlık tesisleri kurmak, böylece Türk gençliğinin geleceğine katkıda bulunmak amacıyla kuruldu. Kurulduğu günden bu yana yaptığı çalışmalarla güven dolu yarınlara katkıda bulunmaya devam ediyor.
TED Afyon Koleji’nde sayılan amaçlarla oluşturulmuş on üç kulüp bulunuyor: Satranç Kulübü, Spor Kulübü, Temizlik-Sağlık Kulübü, Toplum-Görgü Kuralları Kulübü, Yayın Kulübü, Bilgisayar Kulübü, Fen ve Teknoloji Kulübü, Gezi Gözlem Kulübü, İngilizce Kulübü, Kızılay Kulübü, Müzik Kulübü, Okuma Kulübü, Sivil Savunma Kulübü.
TED MALATYA KOLEJİ
TED Malatya Koleji, Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı; çağdaş, demokratik, laik; uluslararası ve kültürler arası hoşgörüyü temel alan; geçmişinden ders çıkartarak geleceğe yön veren; Türkiye’yi yönetebilecek nesiller yetiştirebilmek misyonuyla 2001-2002 eğitim-öğretim yılında faaliyete geçti. Bulunduğu her ortamda gösterdiği örnek tutum ve davranışlarıyla TED’li olduğunu fark ettiren bireyler yetiştirmeyi amaç olarak benimsedi. TED Malatya Koleji de, diğer TED okulları gibi, hayatın dakikalarla ifade edilen sınavlardan ibaret olmadığı, asıl başarının edinilen kazanımlar olduğu anlayışını derinden özümsüyor.
TED Malatya Koleji bünyesinde bulunan Model Uçak Yapım Atölyesi, el becerisi gerektiren, dolayısıyla erken yaşta başlanmasının önem taşıdığı maket yapımıyla öğrencilerin tanışmasını sağlıyor.
Okulda, zihinsel gelişimin ve stratejik düşünme becerisi edinmenin önemli destekçilerinden satranç sporuyla ilgilenmek ve zamanı Satranç Odasında değerlendirmek mümkün.

TED KONYA EREĞLİ KOLEJİ
“Ereğli’nin Tek Beyaz Bayraklı Okulu”
2000 yılında öğretim hayatına başlayan TED Ereğli Koleji yılları, gelişerek, ilerleyerek geride bıraktı. Milli Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı tarafından ortaklaşa düzenlenen “Beyaz Bayrak” projesi çerçevesinde yapılan denetimler sonucunda, Ereğli’nin en sağlıklı, en temiz ve en hijyenik okulu seçilerek Beyaz Bayrak almaya hak kazandı. Böylece, Ereğli’nin Beyaz Bayraklı tek okulu olmanın onuruna kavuştu.
Burslarla, Umut Dolu Yarınlar
TED Ereğli Koleji kendisini, Ulu Önder Atatürk’ün Türk Eğitim Derneği’ne yüklediği zeki, başarılı, aynı zamanda ekonomik olarak sıkıntılı çocukları okutma misyonunun İç Anadolu’daki temsilcisi olarak görüyor. Başarılı ancak maddi olanaksızlıklar nedeniyle geleceğe umutla bakmaktan yoksun çocuklarımızı okutmayı görev biliyor. Bugün, okulun verdiği burslarla kırk dokuz çocuğumuz daha, yarınları için aydınlık düşler kurabiliyor.
TED KARABÜK KOLEJİ
Türk Eğitim Derneği okullarının üçüncüsü olan TED Karabük Koleji’nin kuruluş amaçlarından biri, Karabük’e çağdaş, kaliteli eğitim veren ve öğrencilerine en az bir yabancı dili çok iyi kullanmayı sağlayan bir eğitim kurumu kazandırmaktı. İlk önce orta kısmıyla faaliyete geçen okulun bünyesinde bugün anaokulu, ilköğretim ve lise kısımları bulunuyor. TED Karabük Koleji lise kısmı binaları 1963-64 öğretim yılında, Karabük Demir Çelik İşletmeleri’nden temin edilen kiralık arsa üzerine yaptırılarak hizmete açıldı.
Avrupa Ülkeleriyle Etkileşim İçinde Bir Eğitim
TED Karabük Koleji, Avrupa Birliği Eğitim Programlarından (Arion) yararlanarak okul yöneticilerinin diğer Avrupa ülkelerinin eğitim sistemlerini daha yakından tanımalarına, Avrupa ülkelerinin eğitim sistemlerindeki yenilikleri yakından takip etmelerine, elde edilen bilgi ve tecrübelerin yaygınlaştırılmasına olanak tanıyor. Yine Avrupa Birliği Eğitim Programı Grundtvig çerçevesinde mesleki bilgilerini arttırmak amacıyla öğretmenlerin yurtdışında hizmet içi kurslara, konferanslara, seminerlere ve gözlem gibi çeşitli eğitim faaliyetlerine katılmalarını teşvik ediyor. Avrupa Birliği Değişim Programı Comenius’ta yer alan Karabük Koleji, kültürel diyalogun geliştirilmesini destekliyor.
OKULLAR’DAN KISA KISA
TED KARADENİZ EREĞLİ KOLEJİ’NİN ÇALIŞAN YILDIZLARI İŞ BAŞINDA
TED Karadeniz Ereğli Koleji’nde, içinde yaşanan kentle bütünleşmek, öğrencilere toplumsal duyarlılık ve sosyal sorumluluk bilinci, alışkanlığı ve becerisi kazandırmak amacıyla yürütülen Sosyal Sorumluluk Projelerine maddi katkı sağlayacak yeni bir proje hayata geçirildi. Çalışma kapsamında TED Karadeniz Koleji lise öğrencileri, projeye katılan giyim, yiyecek, takı, teknoloji, ayakkabı satışı yapan işyerlerinde yarım gün olmak üzere çalışıyorlar. Öğrencilerin çalışmalarının karşılığı olarak elde ettiği bağışlar, “Yaşlılarla Yaşamı Paylaşım”, “Onarılan Okullar” ve “Öğretirken Öğreniyorum” projelerinin harcamaları için kullanılıyor.
Öğrenciler bu yolla iş yaşamını öğrenmenin yanı sıra toplumsal duyarlılık ve sosyal sorumluluğa ilişkin temel becerilerini geliştiriyor. TED’in çalışan yıldızları, iş yaşamındaki çalışanları daha iyi anlıyor ve ilk iş deneyimlerini yaşıyor.
100. GÜNÜNDE TED ALANYA KOLEJİ
TED Alanya Koleji, eğitim hayatına başlayışının 100. gününde sıra dışı bir etkinlik gerçekleştirdi. Okul, 100. gününde öğrencilerle velileri aynı derste bir araya getirdi. Derslere katılan veliler, bir günlüğüne okul günlerine döndüler. Etkinlik, okuldaki eğitim ve öğretim uygulamalarından bazı örnekleri velilere göstermek, veli ve öğrenciyle birlikte ortak çalışmalar yapmak, velileri bir günlüğüne de olsa tekrar sıralara döndürerek çocuklarının her gün yaşadığı deneyimleri onlara yaşatmak amacıyla düzenlendi.
TED AYDIN KOLEJİ AVRUPA BİRLİĞİ COMENIUS ORTAKLARINI AĞIRLADI
TED Aydın Koleji, Avrupa Birliği tarafından düzenlenen Comenius Projesi kapsamında on dört ziyaretçi ağırladı. İsveç, İngiltere ve İtalya’dan gelen öğretmenler ve okul müdürleri 14-17 Şubat tarihleri arasında konuk edildi. TED Aydın Koleji Müdürü Ahmet Şaba tarafından okul hakkında bilgilendirilen eğitimciler, öğretmen ve öğrencilerle bol bol sohbet etti.
Okulda derslere konuk olan eğitimciler, kendi ülkelerindeki eğitim sistemi, ders işleme teknikleri ve müfredatlar konusunda bilgi vererek TED Aydın Koleji öğretmenleriyle görüş alışverişinde bulundular. Kolejle ilgili beğenilerini dile getiren yabancı eğitimciler, Türkiye ile kendi ülkeleri arasında ortak konu olan çocukların eğitimi adına yapılan çalışmaları paylaştılar.
Konuklar ayrıca, TED Aydın Koleji’nin kardeş köy okulu olan İncirliova Osmanbükü İlköğretim Okulu ile Nahit Menteşe İlköğretim Okulu’nu ziyaret etti. Öğrencilerle ve öğretmenlerle sohbet edip bilgi paylaşımında bulunan konuklara Aydın’ın yöresel yemekleri ikram edildi.
Aydın Valisi Mustafa Malay ve Aydın İl Milli Eğitim Müdürü Murat Taner’i de ziyaret eden eğitimcilere, Sayın Malay tarafından Aydın ilini tanıtan özel armağanlar sunuldu.
MEHMETÇİK VAKFI’NDAN TED MERSİN KOLEJİ ÖĞRENCİLERİNE ŞİLT
Türk Silahlı Kuvvetleri Mehmetçik Vakfı tarafından, TED Mersin Koleji öğrencilerine şilt verildi. 22 Şubat’ta gerçekleşen şilt tesliminden sonra yetkililer öğrencilerin alkışlarıyla uğurlandı. Öğrencilere şiltler, amacı vatanın bütünlüğü, milletin huzur ve refahı için Türk Silahlı Kuvvetleri’nde görev yaparken şehit olan veya herhangi bir nedenle hayatını kaybeden Mehmetçiklere sosyal ve ekonomik yardımda bulunmak, çocuklarını üniversite seviyesi dâhil okutmak olan Vakıf’a sağladıkları katkılar nedeniyle verildi.

TED Ankara Koleji Özel Lisesi Geleceğin Bilim İnsanlarını Yetiştiriyor

“Bilim İnsanı Yetiştirme Programı” adı altında yeni bir akademik program daha hayata geçirildi. Eğitim ve öğretimde sürekli yeniliği ve çeşitliliği ön planda tutma anlayışıyla harekete eden TED Ankara Koleji Özel Lisesi’nde, 2007-2008 öğretim yılı itibariyle geleceğin bilim insanları yetiştirilmeye başlandı.

Program, fen ve sosyal bilimler alanlarına ilgisi ve yeteneği olan öğrencileri yüksek öğrenime hazırlamayı amaçlıyor. Araştırmacı ruha sahip, üretken, bilimsel düşünceyi özümsemiş ve bu özellikleri bir yaşam biçimi haline getirmiş öğrenciler yetiştirmeyi hedefleyen “Bilim İnsanı Yetiştirme Programı”, Talim Terbiye Kurulu’nun onayıyla Türkiye’de ilk kez TED Ankara Koleji’nde uygulanmaya başlandı. Fen bilimleri ve sosyal bilimler olmak üzere iki bölümden oluşan ve dört yıl sürecek olan “Bilim İnsanı Yetiştirme Programı”nda Fizik, Kimya, Biyoloji ve Matematik dersleri İngilizce okutuluyor.

Hürriyet Özel
TED Ankara Koleji Özel Lisesi

“Bilim İnsanı Yetiştirme Programı”nda öğrenciler, özel oturma düzeniyle ve gelişmiş teknolojik donanımıyla farklı bir sınıf ortamında öğrenim görüyor. Her sınıfta bulunan ve tümüyle öğrencilerin kullanımına sunulan dört adet bilgisayar, öğrencilerin gerek ders konuları gerekse ilgi duydukları alanlarda sürekli araştırma yapmalarına olanak sağlıyor.

Okul-Üniversite işbirliğine dayalı örnek bir akademik program
Program kapsamında, okul-üniversite işbirliği hayata geçirilerek, öğrencilerin haftanın belli günlerinde üniversitelerin araştırma laboratuvarlarını kullanmaları sağlanıyor. Bilim insanı olmaya aday öğrenciler, okulda faaliyet gösteren “İnovasyon Kulübü”nün de doğal üyesi sıfatını taşıyor. Ülkemizin ihtiyacı olan bilim insanı potansiyeline önemli katkılar sağlayacak olan bu benzersiz eğitim programında, halen 48 öğrenci burslu olarak öğrenim görüyor.

(Resim Altı:) TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Nükhet Yetiş, 10 Aralık 2007 tarihinde “Bilim İnsanı Yetiştirme Programı”na ilişkin TED Ankara Koleji’ne bir ziyaret gerçekleştirdi. Öğrencilere TÜBİTAK’ın çalışmaları ile ilgili bilgi aktaran Prof. Dr. Yetiş, daha sonra laboratuvarları ve sınıfları gezdi.

Pehlivanoğlu: Çocuklarımız Türkiye’nin geleceğinin sigortasıdır

Türk Eğitim Derneği, Atatürk’ün gösterdiği hedef doğrultusunda, çoğu Cumhuriyetin kurucuları arasında yer alan isimlerin bir araya gelmesiyle, 31 Ocak 1928’de kuruldu. 80 yıl içinde, ekonomik yetersizlikler nedeniyle öğrenim olanağı bulamayan 46 binden fazla öğrenciye kendi öz kaynaklarıyla karşılıksız burs veren Türk Eğitim Derneği, Türk çocuklarının bilimsel, kültürel ve sportif başarılarına yönelik projeler kapsamında 22 okul, 1 temsilcilik ve 1 öğrenci yurdunu da faaliyete geçirdi.

Türk Eğitim Derneği, kuruluşundan bu yana, başarılı fakat maddi olanakları yetersiz öğrencileri desteklemeyi öncelikli toplumsal sorumlulukları arasında gördü. Zamanla kapsamı giderek genişleyen bu destek, temelde öğrencilere eğitim hayatları boyunca verilen karşılıksız burs niteliğini taşıyor. Ancak, Türk Eğitim Derneği için, verilen desteğin bir gencin hayatını “nasıl” etkileyeceği ve değiştireceği de çok önemlidir.
Türk Eğitim Derneği bursları, öğrenciye yalnızca eğitimi boyunca akademik gelişimine ilişkin yeterli ve sürekli maddi desteği değil, sosyal, kültürel ve psikolojik anlamda kapsamlı manevi desteği de içeriyor. Türk Eğitim Derneği’nin Tam Eğitim Bursu’nun diğer burslardan önemli farklılıklarından bazıları:
• Burs alabilmek ve/veya alınan bursun devam edebilmesi için maddi olanakların yetersiz olmasının yanı sıra başarılı olunması önemli bir koşul.
• Burs ile cep harçlığı dahil öğrencinin tüm eğitim masrafları karşılanıyor.
• Öğrenci, başarılı olduğu sürece üniversite eğitiminin sonuna kadar sürekli burs alabiliyor, Türk Eğitim Derneği bunu garantiliyor.
• Rehberlik ve psikolog desteği ile öğrencinin gelişimi sürekli izleniyor.
• Öğrencinin aile ortamından yeni okuluna sorunsuz geçişi ve sosyal adaptasyonu takip ediliyor.
• Sadece akademik değil kültürel ve sosyal gelişimi için destek veriliyor.
• Gerekli durumlarda özel ders desteği (dershane, yabancı dil vb.) sağlanıyor.
• www.turkegitimdernegi.org.tr sitesinden özel şifre kullanılarak öğrencinin performans takibi yapılabiliyor.

Türk Eğitim Derneği Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu “Hâlâ toplam nüfusumuzun yüzde 12,6’sı okuma yazma bilmiyorsa, 17 bin 636 okulda 646 bin çocuğumuz 1., 2., 3. ve 4. sınıflarla birleştirilmiş bir biçimde eğitim alıyorsa, AB standartlarında okul öncesi eğitim yüzde 75 iken bizde 3-5 yaşta yüzde 8,10 civarındaysa, maalesef riskin farkında değiliz. Kendi çocuklarımızın yanında diğer çocukların da karınlarının tok olması ve eğitim olanaklarından eşit bir biçimde yararlanmaları gerekir. Eğer bu konuda üzerimize düşen görevleri yerine getirirsek, Türkiye gerçekten güçlü bir ülke haline gelecektir. Bu ülkenin geleceği için hepimiz emek sarf etmek zorundayız.” açıklamasını yaptı.
Çevrenizde bir Sosyal Sorumluluk Projesi olarak eğitime katkıda bulunmak isteyen kurumlara da, Kurumsal İşbirliği çerçevesinde Türk Eğitim Derneği ile temasa geçmeleri yönünde bilgi vermeniz çok yararlı olacaktır.
www.turkegitimdernegi.org.tr

Pehlivanoğlu: Nüfusumuzun % 12,6’sı okuma yazma bilmiyor!

Türk Eğitim Derneği, kuruluşundan bu yana, başarılı fakat maddi olanakları yetersiz öğrencileri desteklemeyi öncelikli toplumsal sorumlulukları arasında gördü. Türk Eğitim Derneği bursları, öğrenciye yalnızca eğitimi boyunca akademik gelişimine ilişkin yeterli ve sürekli maddi desteği değil, sosyal, kültürel ve psikolojik anlamda kapsamlı manevi desteği de içeriyor.
• Burs alabilmek ve/veya alınan bursun devam edebilmesi için maddi olanakların yetersiz olmasının yanı sıra başarılı olunması önemli bir koşul.
• Burs ile cep harçlığı dahil öğrencinin tüm eğitim masrafları karşılanıyor.
• Öğrenci, başarılı olduğu sürece üniversite eğitiminin sonuna kadar sürekli burs alabiliyor, Türk Eğitim Derneği bunu garantiliyor.
• Rehberlik ve psikolog desteği ile öğrencinin gelişimi sürekli izleniyor.
• Öğrencinin aile ortamından yeni okuluna sorunsuz geçişi ve sosyal adaptasyonu takip ediliyor.
• Sadece akademik değil kültürel ve sosyal gelişimi için destek veriliyor.
• Gerekli durumlarda özel ders desteği (dershane, yabancı dil vb.) sağlanıyor.
• www.turkegitimdernegi.org.tr sitesinden özel şifre kullanılarak öğrencinin performans takibi yapılabiliyor.

Türk Eğitim Derneği Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu “Hâlâ toplam nüfusumuzun yüzde 12,6’sı okuma yazma bilmiyorsa, 17 bin 636 okulda 646 bin çocuğumuz 1., 2., 3. ve 4. sınıflarla birleştirilmiş bir biçimde eğitim alıyorsa, AB standartlarında okul öncesi eğitim yüzde 75 iken bizde 3-5 yaşta yüzde 8,10 civarındaysa, maalesef riskin farkında değiliz.” açıklamasını yaptı.
Çevrenizde bir Sosyal Sorumluluk Projesi olarak eğitime katkıda bulunmak isteyen kurumlara da, Kurumsal İşbirliği çerçevesinde Türk Eğitim Derneği ile temasa geçmeleri yönünde bilgi vermeniz çok yararlı olacaktır.