TÜRK EĞİTİM DERNEĞİ

Türk Eğitim Derneği, Atatürk’ün gösterdiği hedef doğrultusunda, çoğu Cumhuriyet’in kurucuları arasında yer alan isimlerin bir araya gelmesiyle, 31 Ocak 1928’de kuruldu. Derneğin öncelikli amacı, Türkçe ve yabancı dilde eğitim veren okullar kurmak, öğrenci yurtları açmak ve maddi imkânları yetersiz başarılı çocuklara burslar vererek eğitimlerini sürdürmelerini sağlamaktı. Ancak Dernek zaman içinde, Türk eğitim standartlarını çağdaş seviyeye taşıyacak bilimsel platformlar oluşturmayı, araştırma projeleri ile eğitim sisteminin sorunları ve çözümleri konusunda toplumu bilinçlendirmeyi ve Türk eğitim politikasının oluşturulmasında söz sahibi olmayı da misyonları arasına kattı.

Öncelikle eğitim alanında sivil inisiyatifin etkinleştirilmesini hedefleyen Dernek, eğitime doğrudan veya dolaylı katkı sağlayan kişi ve kuruluşlarla deneyim ve düşünce paylaşımına gitmeyi, eğitimdeki önder kuruluş konumunu güçlendirmeyi, eğitim alanında edindiği tecrübeleri ülke çapında eğitimin tüm boyutlarına taşımayı ve çalışmalarını uluslararası düzeyde de sürdürmeyi esas alıyor.

Tam Eğitim Bursu
Türk Eğitim Derneği, hazırladığı Tam Eğitim Bursu ile burs verdiği öğrencilere sadece maddi destek sağlamakla kalmayıp, öğrencilerin tüm sosyal gelişimlerini uzman psikologlar tarafından izlemektedir. Öğrencilerin eğitim hayatı boyunca takibi yapılmakta ve barınmasından servisine, kıyafetinden cep harçlığına kadar tüm ihtiyaçları karşılanmaktadır. Bu uygulamalar, Türk Eğitim Derneği burs uygulamalarını mevcut burs uygulamalarından ayıran en önemli özelliklerdir. Tam Eğitim Bursu’nu almaya hak kazanan öğrenciler, Türk Eğitim Derneği tarafından açılmış olan 21 okulda eğitim almaktadır.

Farklı bir destek…
Türk Eğitim Derneği bursları, öğrenciye yalnızca eğitimi boyunca akademik gelişimine ilişkin yeterli ve sürekli maddi desteği değil, sosyal, kültürel ve psikolojik anlamda kapsamlı manevi desteği de içeriyor.

Türk Eğitim Derneği’nin Tam Eğitim Bursu’nun diğer burslardan bazı farkları:
• Burs alabilmek ve/veya alınan bursun devam edebilmesi için maddi olanakların yetersiz olmasının yanı sıra başarılı olunması önemli bir koşul.
• Burs ile cep harçlığı dahil öğrencinin tüm eğitim masrafları karşılanıyor.
• Öğrenci, başarılı olduğu sürece üniversite eğitiminin sonuna kadar sürekli burs alabiliyor, Türk Eğitim Derneği bunu garantiliyor.
• Rehberlik hizmeti ve psikolog desteği ile öğrencinin gelişimi sürekli izleniyor.
• Öğrencinin aile ortamından yeni okuluna sorunsuz geçişi ve sosyal adaptasyonu takip ediliyor.
• Sadece akademik değil kültürel ve sosyal gelişimi için destek veriliyor.
• Gerekli durumlarda özel ders desteği sağlanıyor.
• www.turkegitimdernegi.org.tr sitesinden özel şifre kullanılarak öğrencinin performans takibi yapılabiliyor.

Başarı Öyküleri
Genç Bir Şair…
Türker Tola, 20 yaşında, kendisi genç ancak dizeleri olgun bir şair adayı. 2003 yılında Türk Eğitim Derneği’nin hayata geçirdiği Tam Eğitim Bursu Projesi kapsamında yapılan değerlendirmenin ardından TED Polatlı Koleji’nde okumaya hak kazanan ve lise eğitimini bu okulda yatılı-burslu öğrenci olarak tamamlayan Türker Tola, 2006 yılında girdiği Hacettepe Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde lisans eğitimine devam ediyor. “Ayırdım Yollarımı Kendimle” isimli ilk kitabıyla uzun bir süreden beri yazdığı şiirleri bir araya toplayarak edebiyat dünyasına girmenin heyecanını yaşayan Türker Tola, Türk Eğitim Derneği’nin desteği ile basılan şiir kitabından elde ettiği geliri, burslar öğrenciler fonuna aktaracak.

Avrupa Üçüncüsü Bir Sporcu…
Türk Eğitim Derneği ile, TED Ankara Kolejliler Spor Kulübü’nün karate antrenörü olan Murat Çiriş sayesinde tanışan Ece Yaşar, TED Polatlı Koleji öğrencisi. Ece, 2006–2007 öğretim yılında Ankara’da düzenlenen Okullar Arası Karate Şampiyonası’nda Genç Kızlar kategorisinde birinci, Adapazarı’nda düzenlenen Türkiye Şampiyonası’nda ikinci oldu. 2007–2008 öğretim yılında ise hem Ankara’da düzenlenen Şampiyona’da, hem de Aydın’da düzenlenen Türkiye Şampiyonası’nda birinci oldu. İtalya’nın Trieste kentinde 15–17 Şubat 2008 tarihleri arasında düzenlenen Avrupa Şampiyonası’nda 57 üstü kiloda yarışan Ece Yaşar, ilk kez böyle bir organizasyona katılmasına rağmen kendisinden beklenenin üstünde bir performans göstererek bronz madalya almaya hak kazandı.

Eğitim İçin El Ele…
Ülkemizin geleceği olan gençlerimize en faydalı yatırım aracı hiç kuşkusuz eğitimdir. Cumhuriyet ilke ve prensiplerine sahip çıkan, laik, demokrat, ülkemizin her alanda gelişmesine katkıda bulunacak, yararlı, yaratıcı ve mutlu bireylerin yetişmesinde bizlerin de payı olması, gerek sosyal gerekse vicdani açıdan son derece gurur vericidir.

Nasıl bir yarın istediğimize bugünden karar vermemiz gerekiyor. Eğer yarın, çağdaş, aydınlık, özgürlükçü, katılımcı, paylaşımcı bir toplumda yaşamayı düşlüyorsak, bunu gerçekleştirmek için harekete geçilecek gün bugündür. El ele, tek yürek olabilirsek, elimizde tek bir meşaleyle, Eğitim Meşalesiyle yürüyebilirsek, geleceğimizi seçebilir, onu istediğimiz gibi şekillendirebiliriz.

Türkiye’de Eğitim Hakkı

Türkiye’de eğitim sektörünün, üretim ve hizmet sektörlerinde son 20-25 yıl içinde gerçekleşen küresel piyasalarla bütünleşme ve rekabet etme yönündeki değişim ve dönüşümlerinin gerisinde kaldığı gözlemlenmektedir. Şu anda var olan eğitim-öğretim uygulamalarının ekonomi ve toplumsal yaşamın gerekleriyle ilişkilendirilmesi yönünde ciddi sorunlarla karşı karşıya kalınmaktadır. Yaşam boyu öğrenme perspektifi içinde eğitim hakkı; bireyin eğitime erişiminin sağlanması, bireyin ve toplumun eğitim gereksinimlerini karşılayacak eğitim program ve kurumlarının mevcut olması, bireyin kurum ve programlara kabul edilmesi ve sunulan eğitimin ihtiyaçlara yanıt verebilecek esnekliğe sahip olması ile ilgilidir. Devletin, toplumsal katılımı da sağlayarak eğitim hakkının önündeki engelleri, güçlükleri ve dezavantajları ortadan kaldırmaya yönelik politikalar üretmesi ve uygulaması beklenmektedir. Bu anlayış geleneksel olarak “okula devam edebilme hakkı” ile eş anlamlı olarak kullanılan “eğitim hakkı” kavramından daha fazlasını ifade etmektedir.

Türkiye’de ilköğretimde erişim ve eşitlik daha çok okullaşma oranlarına ilişkin sayısal verilere dayalı olarak, cinsiyete ve bölgesel farklılara göre açıklanmaktadır. Cinsiyete ve bölgelere göre farklılıklar önemli olmakla birlikte, erişim ve eşitlikte gerçek durumu yansıtmaktan oldukça uzak görünmektedir. Erişimin yalnızca okula kayıt ve devam olarak algılanması, sorunun tanımlanmasında yetersiz kalmaktadır. Erişim ve eşitlik, okula kayıt ve devamın ötesinde, öğrencilerin aldığı eğitimin niteliği ile ilişkilendirilerek değerlendirilmelidir. Erişim, yalnızca okula kayıt ve devam anlamında değil, okulda altyapı, insan kaynakları ve öğretim uygulamaları açısından nitelikli bir eğitime erişim olarak görülebilir. Eşitlik ise, erişim ile ilişkilendirilerek, hem eğitimin girdileri hem de öğrenci kazanımları açısından ele alınmalıdır.

Türk gençliğine verilen eğitimin, toplumun ve ekonominin gereksinim duyduğu temel becerileri kazandırmaktan uzak kalmışlığı, kaynak yetersizliği ile açıklanamayacak boyuttadır. Yalnızca ilköğretim çağındaki yaklaşık 1.142.000 çocuğun eğitim hakkından yoksun kaldığı bilinen bir gerçektir. Ancak, okula kayıtlı ve devam eden milyonlarca çocuk için de, temel becerilerin kazandırılabildiği nitelikli bir eğitime erişim hakkının tam olarak sağlanabildiği söylenemez. OKS ve ÖSS gibi ulusal ölçekli değerlendirmelerden elde edilen sonuçlar, genellikle sıralama açısından değerlendirilmekte ve bu sonuçların gösterdiği bilgi ve beceri düzeylerinin bireysel ve toplumsal açıdan anlamları üzerinde yeterince durulmamaktadır. Aralık ayının başında PISA araştırmasının 2006 yılı sonuçları açıklandığında, yine ülkeler arasında Türkiye’nin kaçıncı olduğu üzerine daha çok odaklanıldığı görüldü. Artık hiç kimsenin PISA gibi araştırmaların “ulusal” olmadığını ve “bize” uymadığını, bu nedenle bizim çocuklarımızın sıralamada sonlarda kaldığını söylemesi olası gözükmemektedir. Çünkü “ulusal” olan OKS gibi sınavların sonuçları da PISA sonuçları ile örtüşmektedir.

Bütün değerlendirmeler ve bulgular, Türkiye genelinde öğrencilerimizin ancak %2 civarında bir kısmına “iyi bir eğitim” verebildiğimizi göstermektedir. Bunun bireysel olarak anlamı, bir birey olarak temel bilgi ve becerileri kazanma hakkından; iyi bir gelecek, iyi bir iş ve iyi bir gelir hakkından yoksun kalmak olarak değerlendirilebilir. Toplumsal açıdan ise, küreselleşmiş bir dünyada rekabet gücünü kaybetmek; politik ve ekonomik açıdan etkin bir aktör olmak yerine, küreselleşmenin bir nesnesi olmak gibi ciddi bir risk ortaya çıkmaktadır. Eğitimin mevcut durumunu gösteren veriler bir istatistik olmanın ötesinde, bireyin ve toplumun geleceği açısından değerlendirilmelidir. Nitelikli bir eğitim hakkından yoksun kalan her çocuk bir istatistik değil, bir insan, bir candır.

Ulusal düzeyde yapılan başarı değerlendirmeleri ile uluslararası düzeyde gerçekleştirilen PISA ve TIMMS gibi başarı değerlendirmelerinin sonuçları, Türk toplumu ve ekonomisi için alarm verici niteliktedir. Bu çalışmaların ortak sonucu; şu anki haliyle eğitim sisteminin ekonomik ve toplumsal kalkınmanın ön koşulu olan temel bilgi ve becerileri nüfusun ancak çok küçük bir kısmına kazandırılabildiği yönündedir. Eğitimin öğrencilere “ne kazandırdığı” yönündeki bulgular OECD üyesi ülkelerle karşılaştırıldığında, Türkiye sıralamanın sonlarında yer almaktadır. Bu göstergeler, eğitim sisteminin verimlilik açısından geldiği noktanın dramatik sonuçlar doğuracağı ve hemen harekete geçilmezse geç kalınacağı gerçeğini tüm açıklığıyla ortaya koymaktadır.

Dünya Bankası ve TUİK tarafından yapılan çalışmalarda, özel harcamalar da dikkate alındığında, Türkiye’de GSYİH’dan (Gayri Safi Yurt İçi Hasıla) eğitime ayrılan pay %7,2 olarak hesaplanmaktadır. Türkiye’de her yıl yaklaşık 10 milyar dolarlık bir kaynak, ortaöğretime ve yükseköğretime geçiş sınavlarına hazırlık kapsamında harcanırken, bireylerin eğitim haklarının tam olarak güvence altına alınmamış olması, kaynak kullanımı konusunda rasyonel olmayan bir yapı ile karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Ayrıca, Türkiye’de ailelerin çocuklarının eğitimine verdiği önem ve bunun için çok büyük harcamalardan kaçınmadıkları bilinmektedir. Öyleyse temel sorun, eğitime ayrılan kaynakların yanlış yönlendirilmesi ve verimsiz kullanılmasıdır. Bu harcamanın, eğitimin geliştirilmesi ya da diğer ekonomik sektörlerde kullanılması halinde sağlayacağı katkılar göz ardı edilemeyecek büyüklüktedir.

Türkiye’de, eğitim hakkının güvence altına alınması, her çocuğun daha nitelikli bir eğitime daha eşitlikçi bir sistem içinde erişiminin sağlanması ve eğitim sisteminin ülkenin toplumsal ve ekonomik kalkınması için daha fazla artı değer yaratması ulusal bir program çerçevesinde ele alınmak zorundadır. Toplumun, bireylerin, ekonominin ve demokrasinin gereksinimlerine duyarlı ve bireylerin de eğitim haklarını güvence altına alan bir eğitim sistemi, kalkınmış bir toplum ve ülke ve aydınlık bir geleceğin ön koşulu olarak görülmektedir. Bu nedenle, Türk Eğitim Derneği, Ulu Önder Atatürk’ün liderliğinde kuruluşunun 80. yılında, “Türkiye’de Eğitim Hakkı” üzerine uluslararası bir eğitim forumu düzenleyerek, ulusal bir eğitim programının geliştirilmesine temel oluşturabilecek diyalog ortamının yaratılmasını ve bu forumla birlikte ulusal bir programın temelini oluşturacak bir belgenin hazırlanmasını hedeflemektedir.

Eğitim Alanında Bir Sivil Toplum Kuruluşu: Türk Eğitim Derneği
Türk Eğitim Derneği 80 yıl önce, başarılı fakat maddi olanakları yetersiz öğrencilere destek sağlama, yabancı dilde eğitim veren okullar açma ve Türk eğitim politikasının oluşturulmasına katkıda bulunma misyonu ile yola çıkmıştır. Türk Eğitim Derneği 80 yıldır üstlenmiş olduğu misyonun bilinci ile Türk eğitim standartlarını çağdaş seviyelere taşıyacak bilimsel platformlar oluşturmak, araştırma projeleri ve hazırladığı raporlar ile eğitim sisteminin sorunları ve çözümleri üzerine toplumu bilinçlendirmek, sorunları ve çözüm önerilerini ilgililerle paylaşmak amacıyla çalışmalarını sürdürmektedir.

Türk Eğitim Derneği, güçlü bir ülke için eğitimin şart olduğunun bilincinde olan bir sivil toplum kuruluşudur. Eğitime stratejik bir perspektiften bakarak sorunları bütünsel bir çerçevede değerlendiren Türk Eğitim Derneği, mevcut eğitim kurumlarının kalitesini yükseltmeyi, nitelikli yeni okullar açmayı, eğitim zincirini üniversiteyle birleştirmeyi ve tüm bunları gerçekleştirecek nitelikte bir dernek yapılanmasına gitmeyi hedeflemektedir. Türk Eğitim Derneği bugüne kadar sadece sorunları ortaya koymakla kalmayıp okul öncesi eğitimin sorunları ve Türkiye’yi bir çıkmaza sokmuş olan üniversiteye giriş sınavı sistemiyle ilgili getirdiği çözüm önerileriyle sivil toplum kuruluşu olma görevini yerine getirmiştir ve getirmeye devam edecektir.

“80. Yıl Uluslararası Eğitim Forumu” Ocak ayında Ankara’da
Türk Eğitim Derneği kuruluşunun 80. yılında, eğitim hakkının yaşam boyu öğrenme perspektifi içinde ele alınmasını, sorunların tartışılmasını, politikaların ve çözüm önerilerinin geliştirilmesini sağlayacak bir diyalog ve platform oluşturmak amacıyla yapacağı çalışmalar kapsamında, Türkiye’den ve uluslararası alandan seçkin bilim ve devlet adamlarının katılımı ile gerçekleştireceği “Eğitim Hakkı ve Gelecek Perspektifleri” konulu “80. Yıl Uluslararası Eğitim Forumu”nu düzenlemektedir. TED Ankara Koleji İncek Kampüsü’nde düzenlenecek olan Forum’da, eğitim hakkının sağlanmasında küresel gelişme ve değişmeleri de dikkate alan ve Türkiye’de eğitim hakkının geliştirilmesini sağlayacak bir ulusal programa temel oluşturacak bir bakış açısı oluşturulması ve belgelenmesi hedeflenmektedir. Forum’da eğitim hakkı; eğitimin ideolojik anlamı, küresel değişmeler ve eğitim, okulun değişen rol ve işlevleri, sürdürülebilir ekonomik kalkınma üzerinde eğitimin etkileri, giriş sınavları, erişim ve eşitlik, AB’ye giriş sürecinin bilgi ekonomisi açısından yeniden değerlendirilmesi ve eğitimde sivil toplumun rolü konuları çerçevesinde ele alınacaktır.

28-30 Ocak 2008 tarihleri arasında düzenlenecek olan Forum çerçevesinde yapılacak oturumların konu başlıkları:
• Eğitimin İdeolojik Olarak Anlamı,
• Küresel Değişmeler ve Eğitim,
• Okulun Değişen Rol ve İşlevi,
• Eğitimin Sürdürülebilir Ekonomik Kalkınma Üzerindeki Etkisi,
• Giriş Sınavları: Eleme mi, Eğitim Hakkının Engellenmesi mi?,
• Eğitim Hakkı: Erişim ve Eşitlik,
• Gelecek için Perspektifler: Yaşam Boyu Öğrenme ve Herkes İçin Eğitim
• Türkiye İçin Farklı Gelecek Senaryoları: AB Sürecinin Bilgi Ekonomisi Açısından Yeniden Yorumlanması
• Eğitimde Toplumsal Sorumluluk ve Sivil Toplum Örgütlerinin Rolü

Oturumlara katılacak konuşmacılar arasında;
– Prof. Dr. Kim Shin-İl, Güney Kore Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı ve Eğitim ve İnsan Kaynaklarını Geliştirme Bakanı
– William Hansen ,ABD Eğitim Bakanlığı Eski Müsteşarı
– Prof. Dr. Michael W. Apple, Wisconsin Üniversitesi
– Prof. Dr. Mark Ginsburg, Pittsburgh Üniversitesi
– Prof. Dr. Stephen Heyneman, Vanderbilt Peabody Koleji
– Prof. Dr. Howard Gardner, Harvard Üniversitesi
– Prof. Dr. Kamil Özerk, Oslo Üniversitesi
– Prof. Dr. Donald K. Adams, Pittsburgh Üniversitesi
– Dr. Robin Horn, Dünya Bankası, İnsani Kalkınma Ağı Eğitim Müdürü
– Prof. Dr. Chong Jae Lee, Güney Kore Eğitim Geliştirme Enstitüsü Eski Başkanı
– Rodolfo Meoño Soto, Birleşmiş Milletler Eğitim Hakkı Özel Raportörlüğü Ekibi
– Prof. Dr. Pavel Zgaga, Slovenya Milli Eğitim Eski Bakanı, Ljubljana Üniversitesi
– Dr. Vittorio Campione, Camporlecchio Eğitim, Yönetim Kurulu Başkanı
– Dr. Alexandru Crisan, Eğitim Reform Merkezi 2000+ Başkanı
– Prof Dr. Giuseppe Fiori, İtalya Eğitim Bakanlığı, Okul Personel ve Planlama Genel Müdürü
gibi yabancı uzmanlar ve Türkiye’den;
– Prof. Dr. Kenan GÜRSOY, Galatasaray Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı
– Prof. Dr. Ahmet İnam, Orta Doğu Teknik Üniversitesi,
– Prof. Dr. Üstün Ergüder, İstanbul Politikalar Merkezi Direktörü
– Dr. Bahadır Kaleağası, AB ve UNICE Nezdinde TÜSİAD Temsilcisi
– Dr. Cüneyt Ülsever, Hürriyet Gazetesi Köşe Yazarı
– Prof. Dr. İpek Gürkaynak, Gürkaynak Yurttaşlık Enstitüsü Eş-Başkanı
– Prof. Dr. Ali Doğramacı, Bilkent Üniversitesi Rektörü
– Prof. Dr. Muhittin Şimşek, YÖK Denetleme Kurulu Üyesi
– Prof. Dr. İrfan Erdoğan, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı
– Faruk Köprülü, ÖZDEBİR Yönetim Kurulu Başkanı
– Prof. Dr. Tosun Terzioğlu, Sabancı Üniversitesi Rektörü
– Prof. Dr. Tunçalp Özgen, Hacettepe Üniversitesi
– Abbas Güçlü, Milliyet Gazetesi Eğitim Editörü ve Köşe Yazarı,
– Oturum Başkanı: Prof. Dr. Aybar Ertepınar
– Prof. Dr. Sabahattin Balcı, Ankara Üniversitesi, Çankırı Meslek Yüksekokulu Müdürü
– Alev Alatlı, Yazar
– Volkan Vural, Emekli Büyükelçi
– Zeynep Göğüş, Gazeteci – Yazar
– Turgut Bozkurt, Türk Eğitim Vakfı Genel Müdürü
gibi seçkin konuşmacılar yer almaktadır.

Eğitim hakkının bir yaşam ve gelecek hakkı olduğunu ifade eden Türk Eğitim Derneği Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu, genel anlamda, eğitimdeki fırsat eşitsizliğinin ortadan kaldırılması ve sorunların üstesinden gelinmesi için yapılması gereken çalışmalara bir sivil toplum örgütü olarak dikkat çekmenin görevleri arasında olduğunu, özel anlamda ise, bu Forum’la ulusal bir programın temelini oluşturacak bir belgenin hazırlanacağını belirtmektedir.

Tam Eğitim Bursu

Türk Eğitim Derneği tarafından 2008-2009 öğretim yılında TED Okulları’na “Tam Eğitim Bursu” kapsamında öğrenci alınıyor. Burs verilecek öğrencilerin belirlenmesi amacıyla 13 Nisan 2008 tarihinde burs sınavı yapılacak.
Başvuruların 21 Ocak-10 Mart 2008 tarihleri arasında yapılacağı “Tam Eğitim Bursu” sınavına girmek isteyen adaylar, www.turkegitimdernegi.org.tr sayfasından sınav kriterleri hakkında bilgi alabilir, online başvuru yapabilir ya da 0312 418 06 14 / 138 – 150 numaralı telefonları arayabilir.

“Tam Eğitim Bursu” nedir?
Türk Eğitim Derneği, 2003-2004 öğrenim yılında gerçekleştirdiği yeni burs düzenlemesiyle, başarılı ancak ekonomik yetersizlikler nedeniyle öğreniminde sorun yaşayan öğrencilerin “Tam Eğitim Bursu” (TEB) kapsamında okutulması uygulamasına başladı.
“Tam Eğitim Bursu”, burs desteği verilen öğrencilerin servis, yemek, giyim, kitap-kırtasiye harcamalarını ve harçlıklarını üniversite lisans eğitiminin sonuna kadar karşılıyor. “Tam Eğitim Bursu” alan öğrenciler, öğrenimlerinin üniversiteye kadar olan kısmını TED Okulları’nda sürdürüyor.
Tam Eğitim Bursu adaylarının belirlenmesi
• Öğretim dönemi için Genel Merkez tarafından belirlenen illerin Valilikleri kanalıyla, İl Milli Eğitim Müdürlüklerine seçim kriterlerinin yazılı olarak iletilmesi, anılan illerde bulunan başarılı ancak maddi imkanları yetersiz olan ve belirlenen kriterlere uyan öğrencilerin Türk Eğitim Derneği Genel Merkezi’ne bildirilmesi yolu ile
• Kurumsal işbirliği çerçevesinde ve belirlenen ana kriterlere uygunluk esas olmak üzere üzerinde uzlaşılan diğer koşullara göre
• Türk Eğitim Derneği Adana Bekir Sapmaz yurdu yerleştirme koşulları ile paralel olarak Adana ili özelinde
• Kriterlere göre ön eleme sonrasında seçilen öğrenciler duyurusu yapılan tarih ve merkezlerde TEB yazılı sınavına alınır. Sınavda başarı gösterenler alan uzmanlarından oluşturulan komitece mülakata alınır. Mülakat sonucu seçilen öğrenciler belirlenen TED Okulları’nda öğrenimlerine devam ederler.
Tam Eğitim Bursu ana kriterleri
• T.C. vatandaşı olması
• Öğrencinin şu anda devam etmekte olduğu sınıftaki karne not ortalamasının 5,00 olması
• Gelir durumu itibariyle maddi desteğe kesinlikle ihtiyaç duyması
• Başka kurum veya kuruluşlardan burs, ücret, kredi vb. yardım almıyor olması
• Babanın harp malulü veya şehit olması, ebeveynlerden birinin kaybı, doğal afetler, savaş ve olağanüstü haller nedeniyle korunmaya muhtaç duruma düşmüş olan öğrencilere öncelik verilebilecektir.

Duyurular
TEB sınav tarihi, o yılki katılım koşulları ve kriterleri 1.dönem sonunda Türk Eğitim Derneği Genel Merkezi tarafından belirlenen illerdeki İl Milli Eğitim Müdürlükleri tarafından ve Türk Eğitim Derneği web sayfasından duyurulur.
Duyurularda istenen belgelerin tam ve eksiksiz olması esastır. Geç ve eksik belge ile yapılan başvurular kabul edilmez.
Ana kriterler sağlanmak koşulu ile kurumsal işbirliği kapsamında yapılacak seçimlere ilişkin duyurular anılan kurumlara Genel Merkez tarafından bildirilir.
Başvuruların alınması
TEB için yapılan tüm başvurular ilan edilen son başvuru tarihi esas alınarak kabul edilir. Bu süre içerisinde başvuran öğrencilerin, istenen belgelerinin eksiksiz olarak Türk Eğitim Derneği’ne ulaştırılması gereklidir. Aksi takdirde başvurular kabul edilmez.

Başvuru sırasında istenen belgeler
• Türk Eğitim Derneği Burs Başvuru Formu
• Öğrencinin çalışıyor ise anne ve babasının maaş bordrosu veya öğrenciye bakmakla yükümlü olan kişi ve/veya kişilerin onaylı maaş bordrosu veya geçim durumunu gösterir onaylı belge
• Sağlık raporu
• Nüfus cüzdanı örneği
• 1. dönem karne fotokopisi
• 2 adet vesikalık fotoğraf

Başvurular Türk Eğitim Derneği tarafından açıklanan tarihteki mesai saati başlangıcı ile son tarihteki mesai saati bitimi arasında öğrencinin velisi veya yasal vasisi tarafından yapılır.
Başvuruların değerlendirilmesi
TEB için yapılan başvuruların değerlendirilmesi başvuru tarihinin sona ermesinden itibaren başlar ve değerlendirilmesi Türk Eğitim Derneği Genel Merkezi’nin ilgili yetkililerince yapılır. Bu değerlendirme sonucunda sınava girebilecek öğrenciler yazılı olarak sınava davet edilir.

İnceleme
TEB kapsamına alınan adaylar hakkında, bulundukları bölgelerde Türk Eğitim Derneği Genel Merkezi’nin görevlendirdiği komisyonlarca ve şekli ile içeriği Türk Eğitim Derneği tarafından belirlenen bir soruşturma yapılır. Eksik ve yanlış beyanda bulunanlar hakkında Türk Eğitim Derneği yasal haklarını saklı tutmaktadır.

Yazılı Sınav
TED Okulları’na alınacak öğrencilerin ilk seçimi TEB yazılı sınavı ile yapılır. Belirlenen adaylar Nisan ayı içinde Türk Eğitim Derneği tarafından belirlenen sınav merkezlerinde sınava katılırlar. Sınav merkezi olan TED Okulları gerekli ön hazırlıkların yapılabilmesi için duyuru süresi içerisinde bilgilendirilir.
Sınav merkezine farklı illerden gelecek öğrenciler ile bir velisinin yol ve konaklama masrafları Türk Eğitim Derneği tarafından karşılanır.
Mülakat
Sınavı takiben ilan edilen zaman ve mekanda başarılı öğrencilere alan uzmanları tarafından standart psikolojik testlerin de uygulandığı bir mülakat yapılır. Mülakat farklı bir tarihte yapılabileceği gibi, sınav günü ve aynı sınav merkezinde de yapılabilir. Mülakat komisyonu Türk Eğitim Derneği tarafından belirlenir.
Mülakatta da başarı gösteren öğrenciler, ilan edilen derecelerine ve okul kontenjanlarının durumuna göre yerleştirilirler.
Sonuçların Açıklanması ve Öğrencilerin Yerleştirilmesi
Sınav sonuçları Temmuz ayı içerisinde açıklanır. Sınav sonuçları Türk Eğitim Derneği’nin internet sitesinde yayınlanır. Seçilen öğrenciler, sınav sonuçlarının açıklanmasını takiben Türk Eğitim Derneği tarafından belirlenen kayıt süresinde kontenjanlar dahilinde TED Okulları’na ve Adana Bekir Sapmaz Yurdu’na kayıt için başvururlar. Asıl kayıtlar yapıldıktan sonra açık kontenjan kalması durumunda kayıtların sona ermesini takiben on beş gün içerisinde açık kontenjanlar Türk Eğitim Derneği’nin internet sitesinde yayınlanır ve açık kontenjanlara başarı sıralaması temel alınarak yedek listeden yerleştirme yapılır.

Uygulamalar
İzleme Komisyonu
İzleme Komisyonu, Tam Eğitim Bursu Destekleme Kurulu üyeleri ile Genel Merkezce görevlendirilen uzmanlardan oluşur. Komisyonun işlevleri:
• Burslu öğrencilere yönelik sosyal proje ve rehabilitasyon programlarını yapmak ve sosyokültürel programları yürütmek
• Akademik başarıları yüksek öğrencileri tespit etmek, bu öğrencilerin kendileri ve velilerini Türk Eğitim Derneği Burs Sistemi hakkında bilgilendirmek
• Mevcut burslu öğrencilerin veli ziyaretlerini programlamak, gerçekleştirmek ve aile rehabilitasyon uygulamalarını sürdürmek
• Bu faaliyetlerini raporlamak

Her öğrenim yılı sonunda okul sorumluları, danışman öğretmenler, sınıf öğretmenleri ve komiteyi temsilen bir kişi bir araya gelerek gelecek eğitim-öğretim yılının programlamasını yapar, öğrencileri ve velileri yönlendirir ve bu toplantılarda alınan kararları bir tutanakla beraber Genel Merkez’e raporlar.
Genel Merkez tarafından oluşturulan komitenin ulaşamadığı illerde o ildeki okul tarafından oluşturulan komiteler bölgede ikamet eden velileri ziyaret eder ve veli ziyaretlerinin bitiminde oluşturdukları ziyaret raporlarını uygulama sonunda Genel Merkez’e gönderir.
Oryantasyon
Yatılı olarak Tam Eğitim Bursu almaya hak kazanan öğrenciler okulların açılmasından bir hafta önce kayıt oldukları TED Okulları’na ya da Adana Bekir Sapmaz Yurdu’na yerleşirler. Yerleştirilen bu öğrencilere bir hafta boyunca sosyal adaptasyonlarını sağlama amaçlı oryantasyon programı düzenlenir. Oryantasyon programının içeriği, yatılı öğrencilerin ihtiyaçları doğrultusunda Genel Merkez Psikolojik Danışma ve Rehberlik Sistemi Merkezi (PDR-SİS) ve öğrencilerin yerleştirildiği okulun sorumlu uzmanları tarafından ortak biçimde hazırlanır. İzleme Komisyonu Oryantasyon programı başında veli programları ve görüşmeleri düzenleyebilir.

Burslu Öğrencilerin İzlenmesi
TED Okulları’nda okuyacak olan yatılı ve gündüzlü burslu öğrenciler ile Adana Bekir Sapmaz Yurdu’na alınacak öğrenciler, okulların uygulamakta olduğu genel rehberlik programına tabidir. Bu programa ek olarak, dönem içerisinde burslu öğrencilere yönelik önerilen ve gereksinim duyulan Rehberlik ve Danışmanlık hizmetleri de PDR-SİS Merkezi tarafından hazırlanan Tam Eğitim Burslu Öğrenci İzleme Yıllık Çalışma Planı doğrultusunda okullarla koordineli olarak gerçekleştirilir.
Psikolojik danışman ve/veya psikologların istihdam edilemediği TED Okulları’nda bu görevi yürütecek öğretmenler ve/veya o ilde ve tercihen üniversite bazlı işbirliği yapılan bağımsız alan uzmanları (psikolog, PDR uzmanı) seçilerek uygulamalar gerçekleştirilir. Belirlenen öğretmenler Türk Eğitim Derneği Genel Merkezi PDR-SİS Merkezi bünyesinde konu ile ilgili yetkilendirilir.
Rehberlik servisleri tarafından yürütülen çalışmalar periyodik olarak (dönem başı ve dönem sonu) Genel Merkez PDR-SİS Merkezi’ne raporlanır.
Bursun Devamlılığı
Aşağıda yer alan koşullardan herhangi birinin gerçekleşmesi halinde öğrenci burs hakkını kaybeder.
a. Öğrencinin herhangi bir şekilde, bir başka kurum, kuruluş, okul, dernek, vakıf, kişi vb.’den burs alması
b. Öğrencinin sınıf tekrarı yapması
c. Öğrencinin yıl sonu akademik başarı ortalamasının 4.00’ın altında olması
d. Öğrencinin her dönem için karnesinde herhangi bir dersten 3’ün altında not bulunması
e. Öğrencinin Disiplin Yönetmeliği’nde yer alan ve okuldan kısa süreli uzaklaştırma, okuldan tasdikname ile uzaklaştırma ve örgün eğitim dışına çıkarma, okuldan ilişik kesme cezaları alması
f. Öğrencinin mazeretsiz olarak ve bilgi vermeden 10 (on) gün ve üstü süreyi kapsayacak şekilde okuldan ayrılması veya okulu terk etmesi
g. Öğrencinin herhangi bir suç dolayısıyla mahkum olması

Aşağıda yer alan koşullardan herhangi birinin gerçekleşmesi halinde ise; öğrenciye Tam Eğitim Bursu kapsamında yapılan tüm harcamalar, işlenmiş yasal faizi ve %50 fazlası ile birlikte öğrenci ile veli veya velilerinden veya vasisinden talep edilir.
a. Öğrencinin burs almaktan ya da kendine gösterilen TED Okulu’nda okumaktan vazgeçmesi
b. Öğrencinin devam ettiği bölümü ve/veya sınıfı bitirmesi ve mücbir sebep olmaksızın bir bölüm ve/veya üst sınıfta öğrenimine devam etmemesi
c. Aile gelirinde, Türk Eğitim Derneği Genel Merkezi tarafından belirlenmiş kriterin üzerinde değişikliğin olması ve bu durumun bildirilmemesi halinde, değişikliğin vuku bulduğu tarihten sonra yapılan ödemeler

Ailece – Sosyal Sorumluluğun Önemi

Kurumsal Sosyal Sorumluluk projeleri toplumsal sorunlara dikkati çekmek ve çözümlerini aramak için atılan adımlardır. Aynı zamanda, toplumun beklenti seviyesini artırarak ekonomik ve sosyal alanlarda gelişimi sağlamayı hedefler. Kurumlar, özellikle faaliyet gösterdikleri konularla ilgili projeler seçerek topluma sağladıkları katma değeri artırmak üzere çalışmalar yapar.

10 Kasım – Ata İstedi, Meşale Ateşlendi

Atatürk’ün önderliğinde, O’nun çağdaş eğitim vizyonu doğrultusunda hayata geçirilmiş bir Cumhuriyet projesi olan Türk Eğitim Derneği, kuruluşunun 80. yılını kutlamaya hazırlanıyor. Dernek, Ata’yı ölümünün 69. yılında özlemle anarken, “Eğitim İçin El Ele, Tek Yürek, Tek Meşale” sloganıyla da O’nun yaktığı Eğitim Meşalesinin hep birlikte, inançla geleceğe taşınacağı mesajını veriyor.

Eğitimin bir milletin geleceğini yaratmadaki rolünü çok iyi bilen Atatürk, 16 Temmuz 1921 günü Ankara’da topladığı Maarif Kongresi’nde, yeni nesli yetiştirecek öğretmenlere önemli mesajlar vermişti. Bu mesajlarda yer alan ve Cumhuriyet’in çağdaş eğitim politikasını yansıtan ilkeler, 80 yıl önce Atatürk’ün önderliğinde kurulan Türk Eğitim Derneği’nin de temel misyonunu şekillendiriyordu.

Türk Eğitim Derneği, 80. yılını bir dizi anlamlı etkinlikle kutlamaya başlarken, Atatürk’ün eğitim alanında yaptığı yeniliklerin, aydınlanma ve çağdaşlaşma yolunda atılmış ilk adımlar olduğu inancını bir kez daha vurguluyor. Dernek, bir ülkenin ilerlemesindeki en önemli etkeni “eğitim” olarak tanımlayan ve bu bağlamda milli eğitim program ve politikaları geliştirmenin önemine işaret eden Ulu Önderin vizyonu doğrultusunda faaliyetlerini sürdürüyor.

Ata’nın izinde 80 yıl
Mustafa Kemal Atatürk, 1 Kasım 1925’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışında yaptığı konuşmada şöyle diyordu: “Bilim ve eğitimde ilerlemeye yönelik genel isteği yerine getirebilmekten daha çok uzağız. Önümüzdeki yıl için sizlerden devletçe yapılabilecek en büyük özveriyi rica ederken, varlıklı olan vatandaşlarımıza da korumalarına verilmiş olan çocuklarımızı özel girişimleri ile okutup yetiştirmelerini önemle öğütlerim.”

Türk Eğitim Derneği, Atatürk’ün gösterdiği hedef doğrultusunda, çoğu cumhuriyetin kurucuları arasında yer alan isimlerin bir araya gelmesiyle, 31 Ocak 1928’de kuruldu.

Derneğin öncelikli amacı Türkçe ve yabancı dilde eğitim veren okullar kurmak, öğrenci yurtları açmak ve maddi imkânları yetersiz başarılı çocuklara burslar vererek eğitimlerini sürdürmelerini sağlamaktı. Ancak Dernek zaman içinde, Türk eğitim standartlarını çağdaş seviyeye taşıyacak bilimsel platformlar oluşturmayı, araştırma projeleri ile eğitim sisteminin sorunları ve çözümleri konusunda toplumu bilinçlendirmeyi ve Türk eğitim politikasının oluşturulmasında söz sahibi olmayı da misyonları arasına kattı.

Öncelikle eğitim alanında sivil inisiyatifin etkinleştirilmesini hedefleyen Dernek, eğitime doğrudan veya dolaylı katkı sağlayan kişi ve kuruluşlarla deneyim ve düşünce paylaşımına gitmeyi, eğitimdeki önder kuruluş konumunu güçlendirmeyi, eğitim alanında edindiği tecrübeleri ülke çapında eğitimin tüm boyutlarına taşımayı ve çalışmalarını uluslararası düzeyde de sürdürmeyi esas alıyor.

Türk Eğitim Derneği, 80 yıl içinde, ekonomik imkânsızlıklar nedeniyle öğrenim olanağı bulamayan 46 binden fazla öğrenciye kendi öz kaynaklarıyla karşılıksız öğrenim bursu verdi. Türk çocuklarının bilimsel, kültürel ve sportif başarılarına yönelik projeler kapsamında 21 okul, 6 şube, 1 temsilcilik ve 1 öğrenci yurdunu da faaliyete geçirdi. Dernek ayrıca, ulusal eğitime sunduğu hizmetlerin yanı sıra bilimsel yönden de katkılar sağlama ilkesini benimseyerek 1977 yılında kendi bünyesinde Bilim Kurulu’nu oluşturdu.

“Meşale hiç sönmeyecek”
Türk Eğitim Derneği, ölümünün 69. yılında Ata’yı saygı ve özlemle anarken, O’nun, “Türkiye’yi yüksek kalkınmışlık düzeyine çıkaracak çağdaş bilgilerle donanmış ve milli kurumlarda yabancı dil öğrenmiş bireyler yetiştirmesi için” Türk Eğitim Derneği’nin kuruluşuna önderlik ettiğini bir kez daha hatırlıyor, hatırlatıyor.

Ata’nın “Eğitimdir ki bir milleti hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum halinde yaşatır veya bir milleti kölelik ve yoksulluğa terk eder” sözleriyle, eğitimi özgürlüğün teminatı ve kalkınmanın anahtarı olarak gördüğünü biliyor, bildiriyor.

Türk Eğitim Derneği, Ulu Önderin yaktığı meşalenin geleceğimizi de aydınlatacağına olan inancıyla, eğitim alanındaki çalışmalarını 80 yıldır olduğu gibi bugün ve yarın da en ön safta sürdüreceğine, O’nun manevi huzurunda bir kez daha and içiyor.

Eğitemeyen eğitim sarmalında Türkiye’nin rekabet gücü

“Rekabet, aynı yarışta koşmayı seçmek demektir. Rekabetüstünde ise rakipler, kendi yarış alanlarını kendileri seçerler.” Edward de Bono

Türkiye’de mevcut duruma bakıldığında, 2002-2007 yılları arasında %7,5 oranında ekonomik büyüme sağlanmış, üretim ve hizmet sektörleri son birkaç on yıl içinde küresel piyasalarla bütünleşme ve rekabet etme yönünde kayda değer bir değişim ve dönüşüm süreci yaşamıştır. Ne yazık ki, bu büyüme tek başına yeterli olmamış, aynı dönemde eğitim sistemi, ekonomi, istihdam ve toplumdaki değişimleri destekleyecek gelişimi gösterememiştir.

Kaynak yetersizliği, eğitim sisteminin istenen ivmeyi yakalayamamasının en önemli sebebi olarak gösterilmektedir. Oysa, Dünya Bankası ve TÜİK tarafından yapılan çalışmalarda, özel harcamalar da dikkate alındığında, Türkiye’de GSYİH’dan eğitime ayrılan pay %10,4 olarak hesaplanmaktadır. Bu oran, OECD ülkeleri içinde, Güney Kore ile birlikte, GSYİH’dan eğitime harcanan en yüksek orandır. Yani aslında, Türkiye, eğitime önemli bir miktarda kaynak ayırmaktadır. Öyleyse, temel sorun, eğitime ayrılan kaynakların yanlış yönlendirilerek etkin ve verimli kullanılamamasıdır. Türkiye’de her yıl yaklaşık 10 milyar dolarlık bir kaynak ortaöğretime ve yükseköğretime geçiş sınavlarına hazırlık kapsamında adeta sektör içinde sektör haline gelmiş olan dershanelere harcanmaktadır. Bu büyüklükte bir harcamanın, bir kısmının bile okullarda eğitimin geliştirilmesi için kullanılması halinde sağlayacağı katkılar göz ardı edilemez.

Bu kaynaklarla aslında neler yapılabilir? Türkiye’nin yükseköğretim çağındaki nüfusunun okullaşma oranı %65 düzeyine çıkarılabilir. Bunun için, sadece 3.221.000.000$ yıllık kaynak ile, bir yılda Sabancı ve Koç Üniversiteleri niteliğinde (3.221.000.000$/500.000.000$ = 6,42) yaklaşık 7 yeni üniversite kurulabilir. Bu nitelikte bir devlet üniversitesi 7.000 öğrenci için yeni kapasite yaratır. 2007 yılı YÖK ve üniversite bütçelerinin toplamının 6.586.692 bin YTL olduğu göz önünde bulundurulursa, boşa giden kaynaklar ile her yıl yüksek öğretimde (6,42 x 7.000 = 45.080) 45.080 öğrencilik yeni örgün eğitim kapasitesi oluşturulabilir. ÖSS’ye hazırlık için zaten yapılmakta olan harcamaların üniversite eğitimine yönlendirilmesi sonucu, kaynakların daha verimli kullanılması sağlanmış olacaktır. Her yıl ÖSS’ye hazırlık için harcanan kaynaklar ile Türk Eğitim Derneği’nin “Türkiye’nin Üniversiteye Giriş Sistemi” raporunda 2023 yılı için öngörülen ve YÖK’ün “Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi – Taslak Rapor”unda 2025 yılı için öngörülen yükseköğretimde kapasite artışı ve lisansüstü düzeyde araştırmacı – öğretim elemanı yetiştirme hedefleri, ek bir kaynağa ihtiyaç kalmadan gerçekleştirilebilir.

Türkiye’de 70,5 milyonluk toplam nüfusun yaklaşık 20 milyonunu, 0-19 yaş aralığı oluşturmaktadır. Yani, yaklaşık 20 milyon kişi eğitimin tüm kademelerinden hizmet almaktadır. Bu nüfus 2023’e kadar demografik fırsat olarak karşımızdadır. Bu büyüklükte bir nüfusun küreselleşmenin ve bilgi çağının gerekleri doğrultusunda eğitilemediği takdirde bu fırsatın nasıl büyük bir tehdide dönüşebileceği görülmelidir. Pek çok gelişmekte olan ülke gibi Türkiye’de de eğitim bir yandan ülke gündeminde rejim ve ekonomi tartışmalarının gerisinde kalmakta, diğer yandan ise pek çok sosyal ve ekonomik sorun için çözüm olarak gösterilmektedir. Eğitimin başka sorunlara çözüm olabilmesi, ancak ve ancak kendisinin kronikleşmiş bir sorun olmaktan çıkmasıyla mümkün olabilecektir.

Rekabet etkenleri, 1960’lardan bu yana, her on yıla bakıldığında farklılıklar göstermiştir. 1960’larda ‘üretim üstünlüğü’, 1970’lerde ‘maliyet üstünlüğü’, 1980’lerde ‘kalite üstünlüğü’ ve 1990’larda ‘hız üstünlüğü’ ana rekabet etkenleri olarak görülmüştür. 2000’li yıllarda ise daha ‘soyut etkenler’ ortaya çıkmıştır. Bu soyut etkenlerden bazıları çalışanların yaratıcılıkları ve bilgileri, yeni bilgilere ulaşabilme ve kullanabilmelerindeki hızları ve öğrenmenin bitmeyen bir süreç olarak algılanması gibi rakipler tarafından anlaşılabilmesi ve taklit edilebilmesi zor etkenlerdir. Baş döndürücü değişimlerin yaşandığı bilgi çağında artık rekabet gücü en önemli odak noktası haline gelmiştir. O halde eğitimin öncelikli işlevi, bilgi toplumunun gerekleriyle baş edebilmek için ‘etkin’ ve değişime uyum sağlayacak şekilde ‘hızlı’ ve ‘nitelikli’ işgücü yetiştirmek olmalıdır. Dünya bu kadar hızlı değişirken, eğitim bu değişmenin gerisinde kalmamalıdır. Bunun formülü çok basittir: Eğitimin hızı ve niteliği, bilgi toplumundaki değişim hızı ve gereklerine en azından eşit ya da daha büyük olmalıdır.

Bilgi çağı ekonomisinde ana sermaye beyin gücü, yani, iyi yetişmiş insan gücüdür. Sürdürülebilir rekabeti mümkün kılacak olan bu sermayedir. Oysa, Türkiye’de mevcut koşullara bakıldığında, yalnızca eğitime aktarılan kaynaklar değil, insan sermayesi de har vurup harman savrulmaktadır. Önemli bir değişken olan istihdam ile eğitim arasındaki ilişkiye bakıldığında, şu anda var olan işgücünün, sanayi ötesi çağın istihdam alanlarının gerektirdiği becerilerle donatılmamış olduğu görülmektedir. Ekonomik kalkınma ve rekabet gücünün geliştirilmesi ile o ülkenin genç nüfusunun ne öğrendiği arasında doğrudan bir ilişki vardır. Eğitim, kalkınma ile ilgili stratejilerin merkezinde yer alır. Burada odak noktası, eğitim kurumlarının niteliği ve ekonomik kalkınma ile eğitimin kazandırabileceği beceriler arasında ilişkiyi belirlemektir. Türkiye’de verilen eğitimin niteliğinde ciddi problemler olması, işgücünün beceri düzeyi ve yenilikçilik kapasitesi(zliği) üretimin yapısını olumsuz etkilemektedir.

Demografik bir fırsat olarak görülen genç nüfusu ile övünen Türkiye’de;
• 2006 yılı itibariyle işgücünün %66’sı, istihdamın %66,7’si ve işsizlerin %59,9’u lise altı eğitim seviyesindekiler ve okumaz-yazmazlardan oluşmaktadır.
• Ne öğrenim, ne de iş hayatında yer almayan kadınların sayısı 2,2 milyon dolayındadır.
• Halen 15 yaş üzerinde okuma yazma bilmeyen 6,1 milyon kişi bulunmaktadır.
• İlköğretim çağında yaklaşık 1.142.000 çocuk eğitim hakkından yoksundur ve okula devam edenler de bilgi çağının gerektirdiği temel becerileri kazanamamaktadır.
• 2007 yılı itibariyle Türkiye 55 ülke arasında rekabet gücü sıralamasında 48. sırada yer almıştır.
• UNESCO tarafından eğitimin gelişimini ölçmek için hazırlanan ‘Herkes İçin Eğitim Gelişme Endeksi’nde Türkiye 125 ülke arasında 77. sırada yer almaktadır.
• PISA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) araştırmasında öğrencilerin problem çözme başarılarına göre yapılan sıralamada Türkiye, katılan 40 ülke içinde son sıralarda yer almıştır.
• İşsizlik %10’luk seviyenin altına indirilememiştir.

Bu veriler aslında Türk gençliğinin ve dolayısıyla Türkiye’nin büyük resimde nerede yer aldığını açıkça göstermektedir. 2023 yılına gelindiğinde, nüfusun %70’i çalışma çağında olacaktır. Küçülen dünyada büyüyen eğitimsiz gençlik, gerekli önlemler hemen alınmazsa bir tehdide dönüşecektir. Eğitim açısından dünya ortalamalarına ulaşamadığımız düşünüldüğünde, eğitimin bireysel yönelimli ve kısa erimli uygulamalara bırakılamayacak ve ideolojik kazanımlar için bir araç olarak kullanılamayacak kadar önemli bir iş olduğunun artık farkına varılmalıdır. Ülkemizdeki sorun, kaynak yetersizliği değil, sürekli değişen politikalar ve kuvvetler kavgasıdır. Ancak tüm paydaşların katılımıyla oluşturulacak ulusal bir eğitim programı, Türkiye’yi rekabet gücü yüksek önder bir ülke yapacaktır.

Gelecek kuşaklarımızın kendi yarış alanlarını yaratmalarını sağlamak öncelikli görevimiz

Üniversiteden Multiversiteye

Üniversiteler öğretim piramidinin en üst kademesinde yer alan kurumlardır. ‘Üniversite’ Latince Universitas sözcüğünden gelmektedir ve aslında Türkçe’deki lonca sözcüğünün karşılığıdır. Bologna Üniversitesi (1088) ve Paris Üniversitesi (1160) bu tür üniversitelerin ilk örnekleridir. Üniversite bugün bilinen haline gelmeden önce pek çok değişik formlarda faaliyette bulunmuştur. İlk önce kilise merkezli üniversiteler kurulmuş, bu üniversiteler din adamlarının eğitimini üstlenmiştir, Daha sonra kurulan üniversiteler ise bilimsel bilgiyi odak almış, öğretimin yanı sıra araştırma ve kültür oluşturma işlevlerini de yüklenmişlerdir. (Von Humbolt Üniversitesi) Bir sonraki aşamada ise üniversiteler bilginin üretimi (araştırma), bilginin sunulması (dersler) ve dağılımından (yayınlar) sorumlu kurumlar haline gelmişler; daha sonra buna topluma hizmet sunma eklenmiş, böylece dörtlü bir işlevi yerine getiren bir modele geçmişler, yani multiversite halini almışlardır. Bu süreç, üniversitelerden beklentileri artırmış ve yükseköğretimin yeniden yapılandırılması gündeme getirilmiştir.

Aslında üniversite bin yıllık bir kurumdur; ancak, 20. yüzyılın ikinci yarısıyla birlikte pek çok yeni üniversite türü ortaya çıkmıştır. Bu sayede yüksek öğretim elitist olmaktan çıkmaya başlamış, daha geniş kitlelere ulaşabilir hale gelmiştir. Özel kuruluşlar eliyle yükseköğretimin sunumu değişik biçimlerde gerçekleşmektedir. Bunlar arasında kar amacı gütmeyen (non-profit) vakıf üniversiteleri (Harvard, Stanford), kar amacı güden (for-profit) kurum üniversiteleri (University of Phoenix, Dewry University), şirket (corporate) üniversiteleri (Motorola University, Oracle University), sınır ötesi (transnational) üniversiteler (Nottingham, The Apollo Group) ve sanal (virtual) üniversiteler (Tec de Monterry) bulunmaktadır.

Türkiye’de ise üniversite kurumu 1933 yılında Darülfünun’un kaldırılmasıyla ve İstanbul Üniversitesi’nin kurulmasıyla başlamıştır. Daha sonra Karadeniz Teknik ve Ankara Üniversiteleri ve ardından da Karadeniz Teknik ve Orta Doğu Teknik Üniversiteleri, Amerikan üniversite modeline göre kurulmuşlardır. 1923–2008 yılları arasında Türk üniversitelerinin çok yol kat ettiği görülmektedir. 1923 yılında 307 öğretim elemanı ve 2914 öğrenci bulunmaktayken, 2008 yılı itibariyle yüksek öğretim sisteminin içinde 90 bin 766 öğretim elemanı ve 2 milyon 372 bin 136 öğrenci ve 94 devlet ve 38 vakıf üniversitesi bulunmaktadır. Niceliksel açıdan bakıldığında çok büyük bir gelişme ve başarı olarak görülebilecek bu sayılar aslında gerçek bir başarıyı işaret etmekte midir?

Üniversitelerden artan beklentiler ‘Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi-Taslak Plan’ da (2006) aşağıdaki şekilde belirlenmiştir:
• Daha fazla öğrenciye ve daha geniş bir yaş gurubuna eğitim vermek, yani kitleleşmek (massification)
• Hızla üretilen yeni bilgilerin ve oluşan yeni bilgi alanlarının tümünü kapsayacak şekilde programlarını genişletmek (academic expansion)
• Eğitimde mezunların iş bulabilmesine, araştırmada ise bilginin yanı sıra uygulanmasına da yönelmek (relevance)
• Toplumla güçlü köprüler kurarak bölgesel ve ulusal kalkınmaya daha fazla katkıda bulunmak
• Paydaşlarına hesap verebilen, açık ve saydam yönetişim modelleri geliştirmek (accountability)

Tüm bu beklentileri, göreli olarak azalmakta olan kamusal kaynaklar ile karşılayabilmek ise giderek zorlaşmıştır. Diğer ülkelerde de aynı sorunla karşılaşılmış, üniversiteler neo-liberalleşmek zorunda kalmışlardır. Yıllar içinde pek çok ülkede hükümetlerin bir üniversitenin işletme harcamalarına katkısı % 80’lerden, % 10’lara düşünce, aynı zamanda yüksek öğrenime de talep artınca bu talebi karşılamanın maliyeti çok artmıştır. Örneğin, İngiltere’de nüfus artış oranı düşmesine rağmen üniversite eğitimi talebi %7,2 artmıştır.

Durum böyle olunca üniversiteler şunları yapmışlardır. İlk olarak üniversite harçlarını artırmışlar; dolayısıyla maliyeti öğrencilerin üzerine yıkmışlar, öğrenciler öğrenimden faydalananlar konumundan çıkıp tüketici ve borçlu konumuna gelmişlerdir. Daha sonra da endüstri ile ortak araştırma projelerine girmiş, gerçeği arama misyonlarını yitirip kar peşinde koşan kurumlar konumuna gelmişlerdir. Son olarak ise giderek artan sayıda geçici ve yarı zamanlı işgücü istihdam etmiş; bu işgücü bilgiyi üretmek ve yaymak işlevini görmesi gereken üniversiteler için yeterli niteliği karşılayamamışlardır. Yani, üniversiteler neo-liberal olmuşlardır. ( Neo-liberalizm ve Yüksek öğretim, Mart 09 2009, New York Times)

Measuring Up 2008 Yüksek Öğrenim Raporu’na (U.S.A) göre bir ülkenin yüksek öğretimdeki başarısını/başarısızlığını ölçen kriterler şunlardır: Yüksek öğrenime hazırlıktaki başarı; yüksek öğrenime katılımın yüksekliği; yükseköğrenimin aile/öğrenci tarafından maddi olarak karşılanabilmesi; yüksek öğrenime katılanların üniversiteyi bitirebilmesi; yüksek öğrenim mezunlarının ülke ekonomisine katkısı ve üniversite eğitimi almış vatandaşların yaşamla ilgili bilgi ve becerileri.

Türk üniversitelerinde bu kriterlerin karşılanması konusunda pek çok zorluk yaşandığı bilinen bir gerçektir ve ortaya çıkan tablo hiçte iç açıcı değildir.

Yüksek öğrenime hazırlıktaki başarı
Türkiye’de 28 ilde 41 lise 2008 ÖSS sınavında üniversiteye hiç bir öğrenci sokamamıştır. Her yıl ortalama 1 milyon 600 bin öğrenci üniversite sınavına girmekte, bunlardan yalnızca 200 bini dört yıllık bir lisans programına yerleşebilmektedir.

Yüksek öğrenime katılımın yüksekliği
Yüksek öğretimdeki okullaşma oranları diğer ülkelerle karşılaştırıldığında, 18-24 yaş arası üniversiteye kayıt olan öğrenci yüzdeleri Kore’de %53, Finlandiya’da % 32, Türkiye’de ise %18’dir.

Yükseköğrenimin aile/öğrenci tarafından maddi olarak karşılanabilmesi
Türk üniversitelerinde harçlarının azlığı/çokluğu sorununun çözümü sağlanamamış ve hala verimli işleyen bir burs sistemi çalıştırılamamıştır.

Yüksek öğrenime katılanların üniversiteyi bitirebilmesi
2007 yılında dört yıllık bir lisans programında okuyup, ön lisans alarak üniversiteyi bırakanların sayısı 3467’dir.

Yüksek öğrenim mezunlarının ülke ekonomisine katkısı
Türkiye’de üniversite mezunlarının %40’ı iş bulamamaktadır.

Üniversite eğitimi almış vatandaşların yaşamla ilgili bilgi ve becerileri
Türkiye’de üniversiteyi bitirenler üzerine yapılan araştırmalar mezunların birçoğunun öğrenim gördüğü alanın dışında çalıştığını, girdikleri mesleki sınavlarda başarısız olduğunu göstermektedir. Bir başka gösterge ise işverenlerin büyük şehirlerdeki belli başlı üniversiteler dışından başvuru kabul etmemeleridir. Beceri yetersizlikleri okuldan işe geçişi zorlaştırmaktadır. Üniversiteler özel sektörün eleman ve teknoloji ihtiyaçlarına cevap verir konumda değildirler,

Aslında yapılması gerekenler çok açıktır. Yukarıda bahsi geçen altı kriterin Türkiye’de hangi derecede karşılanabildiği sorusu ivedilikle sorulmalı ve bu kriterler doğrultusunda eksikler tamamlanmalıdır. Günümüzde yükseköğretim kurumlarında tüm düzeyler için önem taşıyan başlıca ilkeler şöyle sıralanmıştır (‘Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi-Taslak Plan’ 2006):
• Akademik özgürlük ve yönetsel özerklik
• Üretkenlik ve kaliteye verilen önem
• Etkin kaynak kullanımı
• Mali özerklik
• Saydamlık
• Hesap verebilirlik
• Farklılaşma
• Esneklik
• Katılıma açık olma
• Toplumla ilişki ve uluslararası ilişkilere verilen önem

Yine aynı raporda ‘bu ilkelerin yükseköğretimde uygulanması önemli bir zihniyet değişikliğini öngörmektedir. Dolayısı ile yönetim organlarının yapısının görev ve yetkilerinin yeniden düşünülmesi ve düzenlenmesi gerekmektedir. Böyle bir yenilenme süreci geçmiş birikimleri, deneyimleri ve gelenekleri tümüyle gözardı edemez. Dolayısıyla, değişmesi gerekenle korunması gereken arasında sağlıklı bir denge tutturulmasının önem taşıdığına inanılır. 2009 yılına gelindiğinde bu raporun önerdiklerinin hiç olmazsa bir kısmının bile hayata geçirilememiş olması kaygı vericidir. Popülist amaçlı alınan siyasal kararların yerine, politika yapıcılar ve tüm üniversite aktörlerinin sistemi bir bütün olarak ele alması gerekmektedir. Her ile bir üniversite sloganıyla kurulan üniversitelerin bulundukları ili sosyal ve ekonomik açıdan yukarıya çıkarmakta oldukları doğrudur. Türkiye’de hem aileler hem öğrenciler üniversite eğitimini geleceğe yatırım olarak görmektedirler ve maliyetini karşılamaya hazırdırlar. Üniversitede okumanın maliyetini düşündüklerinde öğrenci kredisinin getirisinin, alacakları tüketici kredilerinden daha yüksek olduğunu düşünmektedirler. Gallup 2007 Araştırması’nda ‘Öğrenim kredisi alamasaydınız üniversite eğitiminizi erteler miydiniz?’ sorusuna % 68’lik bir oran ‘hayır’ demiştir. Ancak, artık üniversitede alınan öğretimin ve diplomanın işlevinin ne olduğu sorgulanmaya başlanmıştır; çünkü yeni dünya düzeninin gereklerini karşılayabilecek nitelik ve becerilerle donatılmış bireyler yetiştirmekte zorlanmaktadırlar. Üniversitelerin değişimleri yaratabilmeleri veya yakalayabilmeleri için akreditasyon sistemini, çıktıları ölçen değerlendirme sistemini, eğitim-öğretim süreçlerinin tasarımını, planlamasını, uygulamasını ve denetimini sağlayan sistemleri bütünsel bir yaklaşımla uygulamaları gerekmektedir. Üniversiteler toplumun itici gücüdür; ancak üniversiteler değişince toplum da değişecektir.