Kategori arşivi: KONUŞMALAR

Türk Eğitim Derneği Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu’nun Eğitim Hakkı ve Okula Gidemeyen Çocuklar Sempozyumu Açılış Konuşması

Değerli katılımcılar;

Türk Eğitim Derneği adına “Eğitim Hakkı ve Okula Gidemeyen Çocuklar” konulu sempozyumumuza hoş geldiniz diyorum.

Bir ülkenin eğitim sistemi, kendisine yansıyan bu problemlerin çözümüne katkı sağlıyorsa, o ülkenin karşılaştığı sorunları çözerek geleceğe doğru emin adımlarla yürüyebileceğini söyleyebiliriz. Ama bir ülkenin eğitim sistemi sorunları çözeceğine, sorunları derinleştiriyorsa ve derinleştirmek için de toplumun tüm kesitleri, yani bazen devlet, bazen sivil toplum ve bazen de bireyler gerekli bilince erişemiyorsa maalesef o sorunlar her geçen gün artık içinden çıkılmaz, kronik bir yapıya kavuşmaktadır. Burada bir ülkenin eğitim sisteminin o ülkenin bütün sorunlarını çözeceği iddiasında falan değiliz, ama bilmemiz gereken bir şey var: Evet, büyük bir ülkede yaşıyoruz, kalabalık bir ülkede yaşıyoruz. Sorunlarımız var, sorunlarımızı çözmek için zamana ihtiyacımız var. Eskiden dünya bu kadar hızlı dönmüyordu ve bugün çok hızlı dönüyor, ama buna rağmen elimizdeki imkanları yeteri kadar kullanmıyoruz. Elimizdeki imkanları el ele vererek daha iyi kullanmak yerine maalesef heba ediyoruz, günü kurtarmaya çalışıyoruz.

Bu ülkenin tarihinde 2 tane büyük problem vardır: Bir tanesi yoksulluk, bir tanesi de cehalet. Yoksulluk ve cehaletin birleştiği yerde, zaten ülke problemlerinin çözümünden bahsetmek söz konusu olamaz. Bir de Doğu, Güneydoğu Bölgesinde özellikle terörizme karşı yürüttüğümüz, ciddi manada başarıya eriştiğimiz bir mücadelenin sonucunda, sosyal bütünleşmeyi sağlayamadığımız için, sosyal bir araya gelmeyi sağlayamadığımız için, kapkaç olaylarının yaygınlaşmasından, kuralsızlığın kural haline gelmesine kadar birçok problemle yüz yüze geldik. Hızla sayıları artan madde bağımlısı çocuklarımız, büyükşehirlerimizin ana caddelerinde maalesef korku filmlerini anımsatacak senaryoların içinde rol almaktadırlar. Doğu ve Güneydoğu’dan suç çeteleri tarafından kiralanarak, özel olarak İstanbul gibi büyükşehirlere getirilen minnacık çocuklarımızın yarattığı kapkaç dehşeti çığ gibi büyümekte, çocuk işçiliği ve çocuk istismarı, aksi yöndeki söylemlere rağmen her geçen gün artmaya devam etmektedir.

Şu soruyu kendimize bir sormak mecburiyetindeyiz: Yoksulluk bu kadar derinleşir, bölgeler arasındaki dengesizlik bu kadar artarken ve bunların doğurduğu sorunlar çığ gibi büyürken eğitim sistemimiz ne yapıyor? Eğitim sistemimiz bu sorunların altında mı kalmıştır, yoksa bu sorunların çözümüne katkı mı sağlamaktadır? Şüphesiz ki bütünüyle bir başarısızlıktan söz etmemiz söz konusu değil; böyle bir insafsızlıkta bulunmamaktayız. Ancak hiç kimse eğitim sistemimizin gereği kadar bir gelişme gösterdiği, elimizdeki imkanların doğru bir şekilde yönlendirildiği kanısında değil. Eğitim, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde sosyal mobiliteyi arttıran, yoksul kesimlerin sınıf değiştirmesini kolaylaştıran ve bu nedenlerle de sosyal bütünleşmeyi sağlayan bir özerklik taşımak zorundadır. Çünkü bu yönüyle eğitim, kabiliyeti olan ve hak kazanan herkesin yükselebileceğini gösteren en önemli toplumsal denge aracıdır. Eğitimin bu fonksiyonlarını yerine getiremediği gelişmekte olan ülkelerde, sosyal barış ve toplumsal düzen ciddi manada bozulmaktadır.

Değerli konuklar; evet, kalabalık ve büyük bir ülkedeyiz. 10 yılda 15 milyon genç yarattık, ama eğitmeyi unuttuk. Aslında gelişmiş olan ülkelerin, kalkınmış olan ülkelerin kalkınmışlık düzeyine erişmelerinde tarihlerinin ne kadar uzun olduğunun veya ne kadar yer altı kaynaklarına sahip olduklarının değil, bu ülkelerin gelişmesinin tek gerekçesinin gençlerine yaptıkları yatırım olduğunu göremedik. Devlet – bürokrasi çıkmazında çekişen ve birbiriyle mücadele eden bir yapı içerisinde maalesef elimizdeki imkanları yeteri kadar kullanamadık.

Şüphesiz ki her şeyi devletten beklemeyeceğiz; şüphesiz ki katılımcı demokrasinin gereği olan ve bazen aslında sayıları yüzlerce, binlerce ile ifade edilen, maalesef sivil inisiyatif olarak da çok fazla sayıda bu binlerin içerisinde gerçek amacına hizmet edebilecek bir yapıya kavuşamamış bir ülkede sorunlarımızı çözmeye çalışıyoruz. Sorunlarımızı çözmek için el ele vermektense, sürekli bir çekişme içerisinde sorunları büyütüyoruz ve sorunları görmezlikten geliyoruz. Çünkü öteki Türkiye’yle, yani gerçek Türkiye’yle Ankara’nın Çankaya’sını, İstanbul’un Şişli’sini hep karıştırıyoruz. Maalesef Türkiye’de karnı toklar, karnı açların problemlerini anlayamıyorlar ve algılayamıyorlar. Ama şunu sakın unutmayın: Bir zamanlar doğa, insanoğlu için riskti; artık insanoğlu doğa için risk. Yani bugün, o çocukların bizlerin çocukları için risk olmadığını düşünürsek ciddi bir hata yapmış oluruz, unutmayın bizim yarattığımız bu riskten dolayı bizim çocuklarımız bu ülkenin geleceği için, bütünlüğün içerisinde risk olacaklar.

Yapılması gereken şey şüphesiz ki sadece eleştiri değil. Yapılması gereken şey, katılımcı demokrasinin gereğini yerine getirmek ve Türkiye’de maalesef yeteri kadar sayıda olmayan, katılımcı demokrasinin gereği olan, baskı grubu olan, gerçekten gönüllü sivil toplum ve sivil inisiyatifi harekete geçirmektir. Sivil toplum, sivil inisiyatif dediğiniz illâ devletle kavga eden bir kuruluş veya bir siyasal görüşün uzantısı olmak mecburiyetinde değildir. Dünya aklının, Türkiye gelişimine yansımasını sağlayacak, imkanı olanlarla olmayanlar arasında köprü olabilecek, aslında küçük el ele tutuşmaların büyük faydalara dönüşebileceğini gösterecek bir yapıya kavuşma mecburiyeti içerisindedir. Bugün Türkiye’de eğitim sisteminin her noktası maalesef çökmüş durumdadır, ama hepimiz şunu bilmek mecburiyetindeyiz: Eğer ileriye doğru güvenle bakacaksak, hepimiz üstümüze düşeni yapmak zorundayız mecburiyetindeyiz.

Biz Türk Eğitim Derneği olarak 76 yıl önce Ulu Önder Atatürk’ün bize yüklediği misyonlardan bugün en önemlisini, sivil toplum olmak ve imkanı olmayan çocuklara yardım etmek olarak görüyoruz. O günün şartlarında yabancı dilde eğitim veren, dünyada rekabet edebilecek yüksek kalibrasyonda gençler yetiştirmekti birinci görevimiz.

Bugün Türkiye’nin Batman’ından İstanbul’una kadar, Mersin’inden Aydın’ına kadar her bölgesinde bu nitelikte okullarımız var; 13 bine yakın talebemiz var ve onurla ve şerefle söylüyorum ki hiç kimseden 5 kuruş almadan 45 bin çocuğa geçen yıl itibariyle burs vermişiz. 1 yıllık verilen burstan bahsetmiyorum, öğrenim hayatı boyunca verilen bir burstan bahsediyorum ve bugün dünyanın gelişen koşullarına göre artık dünyadaki “find brain” sistemi adı altında tanımlanan, başarılı, ama imkanı olmayan, bu ülkeyi yönetecek, yarın aldığı hakların değerini bilecek çocuklar için de tam eğitim bursu uygulamasına geçtik. Bunun yanında normal burslarımızı da yeni bir formasyona sokarak, kendi okullarındaki başarılı çocukları daha yaygın bir şekilde, yani bugün 1830 tane olan bu tip bursumuzu yaygınlaştırmak için artık mezunlarımızla, artık sosyal mesuliyeti olan kişilerle şeffaf bir şekilde el ele vererek gelişme içerisindeyiz.

Geçenlerde, 1,5 ay önce başladığımız bir kampanyayla bir şeyi daha gördük: İyi organize edebilirseniz bu millet gerçekten yapması gerekeni yapıyor, ama bu millet sizin birbirinizle kavga etmenizi veya koltuklarda kimin oturduğuyla ilgilenmiyor. Bu millet, doğru anlatılmasını, doğru anlatılanın doğru yönlendirilmesini ve verdiği imkanların da doğru kullanılmasını istiyor.

Biz, bu amaçla 50 bin çocuğa yardım kampanyası başlattık. MNG Kargo’yla ve Milli Eğitim Bakanlığıyla Türk Eğitim Derneği ortaklaşa bir protokol imzaladı. Biz aslında bu projeyi tartışırken çok korkuyorduk “Acaba insanlar yırtık-pırtıklarını mı, kopmuş kitaplarını mı yollayacak?” diye. İnanın bana bu yüzde 1’i bile bulmadı. Her gün 100 koli geliyor. Biz 1 yıllık bir programda 50 bin çocuğa yardımı düşünürken, 1 ayda 50 bin çocuğa gidecek yardım geldi. Biz bunu bizim bugün güçlü noktalarda olan mezunlarımıza giderek, belli bağışlar alarak da yapabilirdik. Ama biz bunu yaygın olmasını sağladık. Öyle büyük mutluluk yaşıyoruz ki, bir apartmandaki 6 numara kazakları, 3 numara iç çamaşırlarını, 2 numara çorapları alıp yolluyor. Öyle büyük bir mutluluk yaşıyoruz ki, bir terzi artmış olan kumaşından önlük dikip yolluyor.

Ama şunu sakın unutmayın:Şeffaf bir şekilde yapıyoruz. Nereden ne geldiğini, nereye gideceğini bile web sayfamızdan duyuruyoruz. İnsanların fazlaları bile olsa, kullanmadıkları bile olsa, o insanlara ait yaptıkları katkının nereye gittiğini göstermek mecburiyetindeyiz.

Biz, imkanlarımızı doğru kullanıp doğru yönetmek mecburiyetindeyiz. Bizim ülkemiz, büyük ülkemiz, sevdiğimiz ülkemiz, güçlü ülkemiz, proje mezarlığına dönmüş durumda. Uluslararası alınan, bir kısmı hibe olan ve aslında kredi olan birçok proje var.Aslında o projeleri sokak çocuklarımıza, okuyamayan çocuklara harcasak zaten bir problemimiz kalmayacak. Lüzumsuz çekişmelerin içinde, gereksiz yatırımların içinde, sonuçta hiçbir amaca ulaşmayan bir yapıda bu paraları yok ediyoruz. “Türkiye’de üniversiteler parasız” diyoruz, üniversitelere girebilmek için 4 milyar dolar harcıyoruz; saadet zincirlerine yeni zincirler ekliyoruz. Ama bilmiyoruz ki bu zincirlere zincirler ekleyenlerin çocuklarını bir gün bu zincirler boğacaklar.

Onun için, artık bu kadar hızlı dönen dünyada geleceğe emin adımlarla gitmek için hep beraber mücadele etmek mecburiyetindeyiz, hissetmek mecburiyetindeyiz. Çankaya’da oturuyorsak Altındağ’daki açın probleminden anlamak mecburiyetindeyiz. Yoksa ertesi gün akşam rahat uyumak için şirketinizin bütçesinden birilerine verdiğimiz sponsorluklarla avunmamalıyız veya bir aileye “ne yapıyorsun?” deyince “ben de çocuk okutuyorum, ayda 50 milyon lira veriyorum” diye kendi kendimizi kandırmamalıyız.

Eğer eğitim problemini çözmezsek, eğer Türkiye’de mesleki eğitimi doğru bir yöne yönlendirmezsek, eğer Türkiye’nin geleceğiyle ilgili dünyada tartışılmayan okuma-yazmalar değil, Türkiye’nin ihtiyacı olan kalkınmışlık seviyesine ulaşabilmek için ve sosyal barışı sağlayabilmek için, aslında her noktaya nüfuz etmiş problemlerimizi çözmek için eğitime öncelik verip, ulusal programımızın birinci maddesini eğitim yapmazsak; bakandan bakana, siyasi görüşten görüşe hızlı dönen bürokratik değişimlere ve bakanlık değişimlerinin altında “benim adımla anılsın” diye projeler başlatmaktan vazgeçmezsek; o partisiyle bu partisiyle, o sivil toplumuyla bu sivil toplumuyla kişiden kişiye değişmeyecek bir eğitim programı ortaya koymazsak bu genç nüfus bir gün orta yaşlı olacak, işte o zaman bu güzel ülkenin, bize emanet edilmiş bu güzel cumhuriyetin geleceğinden bahsetmemiz çok zor olacak.

Sayın Jaques Chirac’ın söylediği gibi 20 yıl sonra kim öle, kim kala değil. 20 yıl sonra bu ülke yaşaya, bu ülkedeki çocuklar mutlu ola.

Hepinize saygılar sunuyorum.

TED’in 75. Kuruluş Yıldönümünde Düzenlenen Cumhuriyet Balosu Açılış Konuşması

Çok Değerli Dostlarım,

Cumhuriyetimizin kuruluşunun 80. yılı ile aynı zamanda, Türk Eğitim Derneğimizin de 75. kuruluş yıldönümünü kutluyor olmamız ve bu dönemde Genel Başkanlık hizmetinin bana bahşedilmiş olmasının onuru ile sizlere Cumhuriyet Balomuza “hoşgeldiniz” diyorum.

Türk Eğitim Derneği Genel Başkanı olduğum günden beri; temel bir gerçeği gündemde tutmaya çaba gösteriyoruz; Cumhuriyetimizin aydın, çağdaş ve mutlu bir geleceğe doğru ilerlemesinin yolu doğrudan “eğitim”den geçmektedir. Aslına bakarsanız bu gerçeği gören çok, ancak görmenin dışında çok bir şey yapılamadığını da üzülerek izliyoruz.

Derneğimiz, Cumhuriyetin yön belirleyici bir aktörü olarak kuruluşunun 75. yılında, harekete geçirilmesi gereken olgunun “sivil inisiyatif” olduğu ve bu bağlamda “mevcut tüm çabaların bütünleştirilmesi gerektiği” düşüncesini eylem platformuna taşıma iradesindedir. Bu noktadan hareketle, eğitime doğrudan veya dolaylı katkı sağlayan ve sağlayabilecek tüm kişi ve kuruluşların deneyim ve düşüncelerini paylaşmak, ortak hareket etmek ve geleceğimize sahip çıkmak istiyoruz.

Demografik yapısı itibariyle genç nüfusa sahip bir ülke olmamızı “eğitilmiş, yüksek kalibrasyonlu ve etkin” bir “güç”e çevirebilmek zorundayız. Günümüz dünyasında, düne ait çok şey geçerliliğini yitirirken, yaratıcılığı günlük hayatın parçası haline getirebilen insan kaynağının oluşturulması öne çıkmaktadır. Bu çerçevede gelişmiş ülkeler uzun yıllardır eğitime yaptıkları yatırımın fark yaratan sonuçlarından yararlanmaktadırlar.

Bahsettiğim bu makro tespitlerden yola çıkarak oluşturduğumuz “100. yıl stratejik hedefleri” ekseninde başlattığımız proje ve uygulamalardan sadece bir-kaç başlığı bilgilerinize sunmak istiyorum;
• TED İç Yapısal Kalibrasyon Projesi – Kurumsal alt yapı gelişim çalışmaları
• TEB-Tam Eğitim Bursu Programı
• Eğitimde Standartların Yükseltilmesi Projesi – Gerek eğitim içeriği, gerek eğitmen profili, gerekse fiziki şartları çağdaş normlara getirilmesi hedefi ile hazırlanmakta olan “eğitimde standartlar” çalışmalarıdır.

• Türk Eğitim Sistemi İyileştirme Projeleri – “ulusal ve uluslar arası düzeyde proje çalışmaları
• TED Kurumsal İşbirliği Projeleri – Kurum ve Kuruluşlarla ortaklaşa yürütülen Eğitimde Sosyal Paydaşlık uygulamaları
• IB, Çoklu-zeka, PDR ve diğer çağdaş uygulama ve kuramlar ile ilgili çalışma ve platformlar,
• Kültür ve Bilim esaslı Eğitim Programlama Çalışmaları
• Eğitim Teknolojileri Bilgi Transferi ve uyum çalışmaları
Ve diğerleri..

Değerli Dostlarım;

Vizyonumuzun sizlerle aynı yön ve ufukta olduğunu biliyorum. “Artık yarınlar için kaybedebileceğimiz dakika bile kalmadı” kanaatindeyim. Cumhuriyet kuşakları olarak toplumsal paydaşlık enerjimizin çağdaş yarınlarımıza odaklandığından hareketle; ortak geleceğimize ortak katkı sağlayabileceğimizi düşünüyor, sivil inisiyatif tanımının kolektif bir çaba ile anlamlanacağına inanıyor, eğitim alanında bir MEŞALE TAŞIYAN ve TAŞIYACAK herkese sonsuz şükranlarımı sunuyorum.

Şu sloganımızı her bir yurt köşesine duyurmamız gerekiyor : BİR MEŞALE DE SİZ YAKIN ÜLKEMİZİN AYDINLIK GELECEĞİNE KATKIDA BULUNUN.

Ulu Önderimizin bir gelecek emaneti olarak bizlere teslim ettiği Cumhuriyetimizin 80. yılında, 75 yıldır sürdüregeldiğimiz bu anlamlı birlikteliğin bir teminat olduğuna yürekten inanıyor, birlikte daha çok şeyler başarabileceğimiz düşüncesi ile hepinize saygılar sunuyorum.

19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı Mesajı

Savaşların yanı sıra anlaşmalarla yenik düşen bir ülkenin kaderini değiştirmek üzere 16 Mayıs 1919 günü İstanbul’dan Bandırma vapuruna binen Mustafa Kemal Atatürk, Samsun’a giderek yurdumuzu kurtarma hareketini başlattığında henüz 38 yaşındaydı. Gençlik yıllarında durmaksızın vatanı için çalıştığından, birkaç hafta önce, yani 1919 yılının Nisan ayı sonlarında 9. Ordu Müfettişliğine atanmıştı. Mayıs 1919’dan kısa bir süre sonra ise yurdun tüm ordularının başına geçen başkumandan olacaktı.

Atatürk ve yakın dostları gençlik yıllarının tüm enerji ve dinamizmini bir vatan kurtarmaya ve yeni bir ülke yaratmaya sarf etmiş, yaptıkları atılımlarla Türkiye’nin geleceğini çizmişlerdi. Bu nedenledir ki Atatürk, ülkesinin gençliğine inanan liderlerin başında geliyordu. “Gençliği yetiştiriniz. Onlara ilim ve irfanın müspet fikirlerini veriniz. Geleceğin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız” demekle kalmıyor, onlara olan güvenini, “Gençler! Benim gelecekteki emellerimi gerçekleştirmeyi üstlenen gençler! Bir gün memleketi sizin gibi beni anlamış bir gençliğe bırakacağımdan dolayı çok memnum ve mesudum” sözleriyle ifade ediyordu.
Bugün bu bayramı idrak ederken gençliği simgeleyen yıpranmamışlık, güç, azim, kararlılık gibi simgelerin taşıdığı potansiyeli işlevsel gerçeklere dönüştürmenin önemini de bir kez daha hatırlıyoruz. Atatürk, “Milleti yükseltmek için dikilecek engellere hep birlikte mani olacağız. Bunun için beyinlerinize, irfanlarınıza, bilgilerinize, gerekirse bileklerinize, pazularınıza, bacaklarınıza başvuracak, fakat sonuçta mutlaka ve mutlaka o amaca varacağız… Bu millet, sizin gibi evlatlarıyla layık olduğu olgunluk derecesini bulacaktır,” derken yıkılmış bir ülkeyi yeniden kuracak cesareti artıranın gençler olduğuna inanıyordu.

19 Mayıs 1919 tarihinin üzerinden tam 90 yıl geçti. Türk ulusu olarak 90 yıl içinde pek çok konuda mücadele ettik ama önümüzde hala aşmamız gereken engellerin sayısı da hayli yüksek. Atatürk, “Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar” demişti. Biz de Türk Eğitim Derneği olarak dinlenmemek ve yükselen her yeni nesli Cumhuriyet ideallerini sürdürmek üzere yetiştirmek için 81 yıl önce yola çıktık.

15-24 yaş aralığında 12 milyondan fazla gencin bulunduğu ülkemizde cumhuriyetin kuruluşundan bu yana gençleri merkeze alan etkin bir gençlik politikası oluşturulamamıştır. Türk Eğitim Derneği olarak bizler de en büyük mücadelelerimizden birini bu ihtiyacın giderilmesine temel olacak olan eğitim alanında, milli bir eğitim politikası yaratılması konusunda veriyoruz.

Genç nüfusumuzu oluşturan bireylerimizi kendilerini ifade edebilen, iletişim becerileri yüksek mesleki bilgilerin yanı sıra kişisel gelişim yolunda da ilerlemiş, sağlıklı, kendi kimliklerine saygı duyan ve sınav not kaygısından çok başarıyı ön plan alan bireyler olarak yetiştirdiğimiz sürece bu genç nüfus avantajının büyük bir kalkınma ve istihdam enerjisine dönüştürülebileceğine inanıyoruz.

Bu inanç ve sahip olduğumuz prensiplerle Atatürk’ün bu konudaki sözlerini bir kez daha yürekten yineliyoruz: “Gençler! Cesaretimizi artıran ve devam ettiren sizsiniz. Siz almakta olduğunuz eğitim ve kültür ile insanlık özelliğinin, vatan sevgisinin, düşünce özgürlüğünün en kıymetli sembolü olacaksınız”.

10 Kasım – Ata İstedi, Meşale Ateşlendi

Atatürk’ün önderliğinde, O’nun çağdaş eğitim vizyonu doğrultusunda hayata geçirilmiş bir Cumhuriyet projesi olan Türk Eğitim Derneği, kuruluşunun 80. yılını kutlamaya hazırlanıyor. Dernek, Ata’yı ölümünün 69. yılında özlemle anarken, “Eğitim İçin El Ele, Tek Yürek, Tek Meşale” sloganıyla da O’nun yaktığı Eğitim Meşalesinin hep birlikte, inançla geleceğe taşınacağı mesajını veriyor.

Eğitimin bir milletin geleceğini yaratmadaki rolünü çok iyi bilen Atatürk, 16 Temmuz 1921 günü Ankara’da topladığı Maarif Kongresi’nde, yeni nesli yetiştirecek öğretmenlere önemli mesajlar vermişti. Bu mesajlarda yer alan ve Cumhuriyet’in çağdaş eğitim politikasını yansıtan ilkeler, 80 yıl önce Atatürk’ün önderliğinde kurulan Türk Eğitim Derneği’nin de temel misyonunu şekillendiriyordu.

Türk Eğitim Derneği, 80. yılını bir dizi anlamlı etkinlikle kutlamaya başlarken, Atatürk’ün eğitim alanında yaptığı yeniliklerin, aydınlanma ve çağdaşlaşma yolunda atılmış ilk adımlar olduğu inancını bir kez daha vurguluyor. Dernek, bir ülkenin ilerlemesindeki en önemli etkeni “eğitim” olarak tanımlayan ve bu bağlamda milli eğitim program ve politikaları geliştirmenin önemine işaret eden Ulu Önderin vizyonu doğrultusunda faaliyetlerini sürdürüyor.

Ata’nın izinde 80 yıl
Mustafa Kemal Atatürk, 1 Kasım 1925’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışında yaptığı konuşmada şöyle diyordu: “Bilim ve eğitimde ilerlemeye yönelik genel isteği yerine getirebilmekten daha çok uzağız. Önümüzdeki yıl için sizlerden devletçe yapılabilecek en büyük özveriyi rica ederken, varlıklı olan vatandaşlarımıza da korumalarına verilmiş olan çocuklarımızı özel girişimleri ile okutup yetiştirmelerini önemle öğütlerim.”

Türk Eğitim Derneği, Atatürk’ün gösterdiği hedef doğrultusunda, çoğu cumhuriyetin kurucuları arasında yer alan isimlerin bir araya gelmesiyle, 31 Ocak 1928’de kuruldu.

Derneğin öncelikli amacı Türkçe ve yabancı dilde eğitim veren okullar kurmak, öğrenci yurtları açmak ve maddi imkânları yetersiz başarılı çocuklara burslar vererek eğitimlerini sürdürmelerini sağlamaktı. Ancak Dernek zaman içinde, Türk eğitim standartlarını çağdaş seviyeye taşıyacak bilimsel platformlar oluşturmayı, araştırma projeleri ile eğitim sisteminin sorunları ve çözümleri konusunda toplumu bilinçlendirmeyi ve Türk eğitim politikasının oluşturulmasında söz sahibi olmayı da misyonları arasına kattı.

Öncelikle eğitim alanında sivil inisiyatifin etkinleştirilmesini hedefleyen Dernek, eğitime doğrudan veya dolaylı katkı sağlayan kişi ve kuruluşlarla deneyim ve düşünce paylaşımına gitmeyi, eğitimdeki önder kuruluş konumunu güçlendirmeyi, eğitim alanında edindiği tecrübeleri ülke çapında eğitimin tüm boyutlarına taşımayı ve çalışmalarını uluslararası düzeyde de sürdürmeyi esas alıyor.

Türk Eğitim Derneği, 80 yıl içinde, ekonomik imkânsızlıklar nedeniyle öğrenim olanağı bulamayan 46 binden fazla öğrenciye kendi öz kaynaklarıyla karşılıksız öğrenim bursu verdi. Türk çocuklarının bilimsel, kültürel ve sportif başarılarına yönelik projeler kapsamında 21 okul, 6 şube, 1 temsilcilik ve 1 öğrenci yurdunu da faaliyete geçirdi. Dernek ayrıca, ulusal eğitime sunduğu hizmetlerin yanı sıra bilimsel yönden de katkılar sağlama ilkesini benimseyerek 1977 yılında kendi bünyesinde Bilim Kurulu’nu oluşturdu.

“Meşale hiç sönmeyecek”
Türk Eğitim Derneği, ölümünün 69. yılında Ata’yı saygı ve özlemle anarken, O’nun, “Türkiye’yi yüksek kalkınmışlık düzeyine çıkaracak çağdaş bilgilerle donanmış ve milli kurumlarda yabancı dil öğrenmiş bireyler yetiştirmesi için” Türk Eğitim Derneği’nin kuruluşuna önderlik ettiğini bir kez daha hatırlıyor, hatırlatıyor.

Ata’nın “Eğitimdir ki bir milleti hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum halinde yaşatır veya bir milleti kölelik ve yoksulluğa terk eder” sözleriyle, eğitimi özgürlüğün teminatı ve kalkınmanın anahtarı olarak gördüğünü biliyor, bildiriyor.

Türk Eğitim Derneği, Ulu Önderin yaktığı meşalenin geleceğimizi de aydınlatacağına olan inancıyla, eğitim alanındaki çalışmalarını 80 yıldır olduğu gibi bugün ve yarın da en ön safta sürdüreceğine, O’nun manevi huzurunda bir kez daha and içiyor.