Etiket arşivi: Sektör

21. yüzyılda öne çıkan sektör ‘sivil toplum örgütleri’ ve eğitim bağlamında üstlendikleri rol

Sivil toplum örgütleri, kamu sektörü ve özel sektörden sonra üçüncü sırada yer almakta, dolayısıyla da ‘üçüncü sektör’ veya ‘bağımsız sektör’ olarak adlandırılmaktadır. Dünyada ‘sivil toplum’ kavramını ilk kez ortaya atan Aristoteles’tir. Filozofun ortaya attığı ‘politike koinonia’ kavramı Latince’ye ‘sociates civilis’ olarak aktarılmıştır. Artık gelişmiş dünyada, devletin önde olduğu bir anlayış yerini sivil inisiyatifin merkez olduğu yeni bir anlayışa bırakmaktadır. Son yirmi otuz yıldır ‘sivil inisiyatifin katılımı’ slogan olmanın ötesine geçmekte ve sivil inisiyatif her alanda yaşanan değişim sürecinin öncüsü olmaktadır.

Gerek bireylerin, gerekse toplumların potansiyellerinin ortaya çıkmasını ve doğru yönlendirilmesini sağlayan öncü güç sivil inisiyatiftir. Dolayısıyla ulusal düzeyde olduğu kadar uluslararası, milletler üstü ve küresel düzeyde de sivil toplum örgütleri daha çok önem kazanmaktadırlar.

Türkiye özelinde bakıldığında ise sivil toplum örgütlerinin sürece ancak zayıf bir katılımının olduğu gözlenmektedir. Ülkemizdeki hantal bürokratik yapılanma ve politika üretenlerin yönetişim yerine yönetim yönünde tercih kullanmaları, bu ‘zayıf’ katılımın, ‘güçlü’ katılıma dönüşmesindeki engellerin başında gelmiştir. Bunun doğal sonucu olarak, ülkemizde demokrasi kültürünün gelişimi yavaş seyretmiş ve sorunların çözümünde dinamik ve alternatif bir yaklaşım geliştirilememiştir. Bu durum beraberinde örgütlenme modeli olarak katı bir merkeziyetçiliği ve bürokratik işleyişi getirmiştir.

Türkiye’de aktif siyasette ve toplumsal alanda 1980‘li yıllardan itibaren giderek artan sıklıkta kullanılan ‘sivil toplum’ kavramı, eylem yahut söyleme dayalı olarak gerçekten var mıdır? Oryantalist gözü ile bakıldığında doğuda sivil toplum hiçbir zaman olmamıştır. Zira sivil toplum kavramı batıda, özgürlük, akılcılık, yurttaşlık gibi kavramlarla eş zamanlı gelişmiş, doğuda ise sivil toplum popüler hale geldikten sonra vakıf, dernek vb. kuruluşlar analoji yoluyla sivil toplumla ilişkilendirilmiştir. Gerçekten de sivil toplum kavramının Türk toplumunun zihninde işgal ettiği semantik yapı kavramsal bir çerçeveden ziyade olay temelli yorumlara dayanmaktadır. Örneğin, depremde sivil toplum kuruluşları önemli bir rol oynamaktadır.

Sorgulanması gereken bir diğer konu da, ülkemizdeki sivil toplum kuruluşlarının yeterince sivil olup olmadığıdır. Özellikle ülkemizin kritik dönemlerinde birçok sivil toplum örgütünün sergilediği duruşun, ülke ekonomisi ve siyaseti üzerinde nitel ve nicel açıdan etkili olması beklenirken, zaman zaman dış güçlere bağımlı olduğu ortaya çıkmıştır. Kamu sektörünün ve özel sektörün, sivil toplum örgütü kurdurarak üçüncü sektörün gücünden faydalanma girişimleri de oldukça yaygındır. İlk bakışta olağan görülebilecek bu davranışlar, uzun vadede demokrasi kültürünün oluşmasındaki engellerin en büyüğü haline gelmiştir.

Dünya nüfusu 2000 yılında 6,1 milyar kişiye ulaşmıştır. 2050 yılında ise bu rakamın 9 milyara ulaşacağı öngörülmektedir. (Population Reference Bureau, 2006). Yani, insanlar artık küresel bir köyde 9 milyar komşusuyla birlikte yaşamını sürdürmeyi başarmak zorunda kalacaktır. Böylesine bir dünyada güçlü devlet olabilmek, eğitimin kamuya mal olmuş bir sorun olmaktan çıkmasına ve sivil inisiyatifin öneminin artmasına bağlıdır. Çünkü çağımızda eğitim yalnızca politika üretenlerin inisiyatifine bırakılamayacak kadar önemli bir konudur. Aslında kamuya bırakıldığı seksen beş yıllık geçmişte nereye geldiğimiz de ortadadır.

Türkiye’de eğitim sorunlarının çözümünde üçüncü sektöre her zamankinden daha önemli bir rol düşmektedir. Politika yapıcılara ve hükümetlere uygulanabilir çözümler önerebilmek, yürüttükleri çalışmaların etkili bir şekilde izlenmesini sağlamak, kamuoyunu bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışmaları yapmak ve çok taraflı projeler üretmek üçüncü sektörün en önemli görevleridir. Üçüncü sektörün Türkiye’de eğitim politikalarının geliştirilebilmesi ve etki sahibi olması ve çözümün bir parçası haline gelebilmesi için birtakım özellikler olmazsa olmaz öneme sahiptir. İktidar odaklarına veya siyasi yapılara olan mesafe, ekonomik özerklik, şeffaflık, kamu yararı, gönüllülük, bilimselliğe dayalı olma ve çoğulculuk gibi özellikler ile bir sivil toplum kuruluşunun misyonu çerçevesinde ileri sürdüğü fikirlerin ve yürüttüğü çalışmaların güvenilir olması gibi özellikler, o sivil toplum örgütünün üstlendiği misyonu başarıyla yerine getirmesi açısından büyük öneme sahiptir. Bu başarı aynı zamanda toplumda var olan algıları da değiştirecek, sivil toplum örgütlerinin belli bir menfaat amacıyla çıkar ve baskı gurupları olmadıkları yönünde bir bakış açısı geliştirecektir. Aslında son yıllarda eğitim ile ilgili sorunların çözümünde üçüncü sektör ile devlet ve özel sektör işbirliğine dayalı projelerin sayısının arttığı, üçüncü sektörün sorunların çözümüne daha fazla katkıda bulunmak istemesi, yürütülen bağımsız projeler ve ayrılan fonlar ümit vadeden projeler olarak görülebilir. Ancak Türkiye, önünde bir kısmını tarihten getirdiği önemli sorunlar olan ve oldukça kalabalık genç bir nüfusu eğitme ve istihdam etme mecburiyetinde bir ülke olarak devasa sorunlarla boğuşmaktadır.

Ülkemizdeki sorunların çözümü, temsili demokrasiden katılımcı demokrasiye geçişi süratle sağlamamızla sonuca ulaşabilecektir. Yani, seçimden seçime aldığı yetkiyle kaldırılan parmaklarla yönetilen değil, tüm süreçte toplumun istek ve beklentilerini çözüm önerileriyle ve üçüncü sektör yoluyla yönetişime dönüştürebilmiş bir yapıyla gerçekleştirilebilecektir.