‘Öğretmene Yatırım, Geleceğe Atılım.’

Türk Eğitim Sistemi’nin içinde bulunduğu durum, kuma saplanmış, sürekli patinaj atma durumuyla karşı karşıya bırakılan, hala 1960’lardan kalma davranışçı öğretme anlayışını yansıtan 2000’lerin engebeli arazisinde yol almaya çalışan bir binek arabası görünümündedir, Arada bir bakıma sokulsa da, iyileştirme çabaları gösterilse de, bu sistem artık yol almakta zorlanmaktadır.
Yeni okul binaları yapılmakta, içleri donatılmakta öğrencilere çeşitli sınavlar verilmekte, yeni müfredat programları uygulanmaya başlanmakta ancak bu binaların amacına ulaşmasını sağlayacak, öğrencileri yetiştirecek, programları uygulayacak, olan ‘öğretmenlerin’ eğitimdeki yeri bu toz duman içinde tamamen ihmal edilmektedir. Uluslararası pek çok araştırma, öğretmen kalitesinin öğrencilerde öğrenme sonuçları açısından en önemli bir belirleyici faktör olduğunu göstermektedir. Öğrencilerin başarısında öğretmen kalitesinin rolü, sınıf kaynakları, müfredat ve değerlendirme uygulamaları gibi diğer etkenlerden çok daha büyüktür. Acaba bu rol politika yapıcılar tarafından yeterince anlaşılmakta mıdır?

Türk Eğitim Derneği’nin 2009 yılında yaptığı ‘Türkiye’de Öğretmenlik Mesleği Yeterlikleri Araştırması’ çok çarpıcı sonuçlar ortaya koymuştur. Bunlardan bazıları şöyledir.
• Öğretmenlerimizi doğru düzgün eğitememekteyiz. Eğitim fakültelerinde verilen eğitim ne yazık ki yetersiz kalmaktadır. Örneğin, Dicle Üniversitesi Siirt Eğitim Fakültesi’nde öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı 867’dir. Kafkas Üniversitesi’nde derslik başına düşen öğrenci sayısı 190’dır. Eğitim fakültelerinde önemli alt yapı sorunları da bulunmaktadır. 22 eğitim fakültesinde fizik laboratuarı, 20’sinde kimya laboratuarı ve 19 eğitim fakültesinde biyoloji laboratuarı bulunmamaktadır. İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde bir bilgisayara düşen öğrenci sayısı 169, Uşak Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde ise 166’dır. Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Okul Öncesi Öğretmenliği Programında 2050 kontenjan bulunmaktadır. Çocukların gelecekteki yaşamının şekillendiği 0-6 yaş gurubu öğretmenliği için, uygulama yetersizliğinin olduğu açık öğretimde öğretmen yetiştirilmeye çalışılmaktadır. Öğretmen adayları KPSS’de 60 soruluk Genel Kültür Sınavında ortalama 34.5 puan, 120 soruluk Eğitim Bilimleri Sınavı’nda 84 puan alabilmektedirler.
• Öğretmenlerimizi sosyo-ekonomik açıdan ihmal etmekteyiz. Öğretmenlerin yıllık gelir durumu uluslar arası ortalamalardan yaklaşık % 50 azdır. Öğretmenlerin %32’si 1500 TL’den daha az aylık hane halkı gelirine sahiptir. 15 yıllık bir öğretmenin yıllık maaşı Türkiye’de ortalama 15 bin 693 dolar, OECD ülkelerinde 39 bin dolar ve 19 AB ülkesinde 39 bin 610 dolardır. Öğretmenlerin %40’ı haftada 26 saat ve üzeri derse girmektedir. Öğretmenlerin yalnızca % 12’si eğitim bilimleri ya da alanları ile ilgili süreli bir yayın izlemektedir. 1300 TL’lik bir buzdolabını alabilmek için işe yeni başlamış bir öğretmenin çalışması gereken saatler Türkiye’de 143 saat, Yunanistan’da 67 saat ve İspanya’da 43 saattir.

• Öğretmenlerimizin, bilgi çağında yetişen öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılayacak biçimde adaptasyonunu gerçekleştirememekteyiz. Bilgi çağı ile öğretmenlerin sınıftaki rolü değişmiş, bilgiyi aktaran kişi yerine, bilginin işlenmesini sağlayan kolaylaştırıcı rolünü üstlenmiştir. Ancak, ne yazık ki öğretmenlerin yalnızca %50’si derslerinde bilgisayar ve tepegöz gibi eğitim teknolojilerini kullanabilmektedir. Öğretmenlerin %70’i, öğretim programlarındaki değişiklikleri ders kitapları ve öğretmen kılavuz kitaplarından izlemektedirler. Yani öğretmenler, alanlarındaki değişiklikleri, öğrenme ve öğretme sürecini, bireysel farklılıkları ve çevresel koşulları dikkate almaksızın ders kitabına bağımlı bir öğretim yapmaktadırlar. Öğretmenlerin %21.7’si mezun olduğu alanın dışında öğretmenlik yapmaktadır. Öğrencilerinin bireysel gelişim dosyalarını inceleyen öğretmenlerin oranı 3/1000’tür. Öğretmenlerin yalnızca % 13’ü tebliğler dergisini izlemektedirler.
• Öğretmenlerimizden imkansızı başarmaları beklemekteyiz.
Öğretmenlere asgari koşulları bile sağlanamamışken, kendilerinden beklenen başarı çıtası çok yüksekte tutulmaktadır. Kendilerini ve bilgilerini sürekli yenilemeleri ama aynı zamanda yoğun bir haftalık ders yüküyle 40-50 kişilik sınıflarla baş etmeleri beklenmektedir. Öğretmenlerin yaklaşık % 40’ı öğrencilerin ödev ve alıştırma gibi çalışmalarını düzenli kontrol etmemektedir. Öğrencilerinin eleştirel düşünme, problem çözme gibi becerileri mi, yoksa sınav başarısı mı kazanmaları gerektiği ikileminde bırakılmakta, onlar da seçimlerini, çoğunlukla sınavlarda öğrencilerinin aldığı notlarla sınırlandırılan akademik başarıdan yana kullanmaktadırlar. Çünkü yurdumuzda yaygın olarak, başarılı olmak ile sınavda alınan yüksek notlar arasında doğru bir orantı kurulmaktadır. Daha devletin kendisi nasıl bir öğrenci yetiştirmek istediğine karar verememişken, öğretmeninden bunu beklemesi ne derece geçerlidir? Bu araştırmanın sonuçları göstermektedir ki, eğitim sisteminin omurgası konumunda olan öğretmenlerimizle ilgili bir sorunlar yumağı ile karşı karşıyayız.

Ulu Önder Atatürk 1925’te İzmir Öğretmenler Birliği’nde yaptığı konuşmasında öğretmenlerin üstlendiği rolün önemini vurgulamış ve ‘Öğretmenliğin önemi hakkında fazla söz söylemeye gerek görmem. Çünkü siz onu benden daha iyi bilirsiniz. Yalnız bir yönü hep beraber tekrar edelim. Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir’ demiştir. O halde öğretmenlerle ilgili sorunların çözümü için bir yol haritası izlenmelidir. Bu yol haritasında üzerinde önemle durulması gereken çözüm önerilerinden bazıları şunlardır:

Öncelikli olarak Öğretmen Yetiştirme Milli Komitesi’nin kuruluş amacına uygun bir şekilde yeni yapı ve işlerliğe kavuşturulması gereklidir. Bu sayede öğretmen yetiştirme politikalarının belirlenmesinde YÖK, MEB ve eğitim fakülteleri ile işbirliği ve eşgüdüm sağlanacaktır. Öğretmen yetiştirmede eğitim fakültelerinin mevcut alt yapı ve öğretim elemanı eksikliklerinin giderilmesi ve uygulamaların çağın gereklerine göre yeniden düzenlenmesi gereklidir. Öğretmenlerin niteliğinin geliştirilmesi ve bir standartlar sisteminin uygulanması için gerekli kaynakların yaratılmasında ‘Eğitime %100 Destek Kampanyası’ benzeri bir %100 vergi indirimi programı ile hizmetiçi eğitimin desteklenmesi sağlanmalıdır. Böylelikle, kaynak yetersizliğinin bir gerekçe olarak gösterilmesinin önüne geçilecektir. Milli Eğitim Bakanlığı, Yüksek Öğretim Kurulu, ilgili sivil toplum örgütleri, üniversiteler ve okullar başta olmak üzere tüm paydaşların katılımıyla ulusal bir eylem planının geliştirilmesi gereklidir Bu çözüm önerilerinin hayata geçirilmesi için atılacak her adım ‘Öğretmene Yatırım, Geleceğe Atılım’ dır.